Geçtiğimiz gün Hayvan yetiştiricileri Birliği üyeleri ile hükümet arasında varılan geçici uzlaşmaya varmak bu kadar zor muydu ki, günlerce Lefkoşa sokaklarında hiç de hoş olmayan gerginlikler gel-git’ler yaşandı. Ümit diye üreticilerin “güney”e yönelmeleri bile bir taktik olarak sahneye kondu. Coplar çalıştı, biber gazı patlatıldı, hastane ve hapishanelere düşüldü.
Bunlar oldu ve geçti. Muhasebesini yapması gerekenler yaparlar herhalde, tekrar yaşanmaması için.
Aslında bu memleket, metre kare başına en fazla politikacı düşen topraklardır ve zenginliklerimizdendir. Yeter ki bu kadar politikacının her gün gerek kamu alanında gerekse medya organlarındaki canlı ve yazılı-görüntülü organlarda söyledikleri bir şekilde koordine edilebilsin.
Hele de bu ülkede başbakanlık yapmış, bakanlık yapmış yüksek düzeylerde görevler yerine getirmiş emekli ama aktif olan deneyimli insanları vardır ki özellikle onlardan çıkan görüşler, çok değerli ve uygulanabilir çözümler içeriyor.
Kıbrıs adasının kendisi zaten küçük bir ülke; Üç buçuk karış.2 karışının güney Kıbrısı oluşturduğunu düşünürsek, bizdeki de bir buçuk karış. Yani yüzölçümü olarak çok küçük bir yarım ada-ada ekonomisi, bunun üzerinde bir de yıllardır süren siyasal Kıbrıs sorunu ve ambargolar var yıllardır.
Ama tüm bu zorluklara rağmen bugünlere geldik, buralardayız ve yaşıyoruz. Bundan sonrası için yaşadığımız her türlü iç ve dış tecrübelerden azami derecede yararlanarak, sorunlarımızı çözmede çok daha ustalıklı ve aktif organizasyonlar içine girmemizdir.
Bunu nasıl yapacağız. Bir defa çok büyük kara devletleri gibi hinterland denen devasa iç derinlikleri olan bir ülke olmamanın birçok avantajları  vardır. Her yaşanan sorunu, saatler içinde yerinde görme, yerinde derinliğine değerlendirme ve kısa yoldan çözümler üretebilme avantajı göreceli çok önemli bir üstünlüktür.
Yukarıda sözünü ettiklerimi ete kemiğe büründürmek gerekirse, en tepeden başlayım. Bir defa hükümet denen siyasal aygıtın, ille de haftalık yaptığı toplantıları merkezde yapması gerekmez. Hatta tüm bakanların katılımının gerektirmeyecek şekilde, sadece belirli sorunlara ağırlık verecek meselelerin daha ayrıntılı teknik detaylarına girilmesini sağlayacak, mini-kabine toplantılarının, KKTC’nin her tarafında yapılabilmesi lazımdır.
Örneklendirmek gerekirse narenciye ile ilgili tüm sorunlar Güzelyurt ve Lefke’de ya da köylerinde mini-kabine toplantılarıyla çözümlenmelidir. Bu toplantılara sorunu bizzat yaşayan çevrelerin de katılımı gerektiğinde sağlanmalıdır.
Mesarya köylerinin , karpaz köylerinin de kendilerine özgü sorunları tabii ki vardır. Bu sorunlara da çözüm bulma, mini kabine toplantılarında dinamik ve etkin kararlarla sağlanabilir.
Burada anlatmak istediğim, yaşanan sorunları öncelikle sağlıklı olarak ve daha ayrıntılarıyla teşhis edip bizzat yerinde müdahale edebilme olanakları varken, Lefkoşa’ya traktörlerin yürümesini beklemek ve günlerce de kendi insanlarıyla bakanlık salonları ve koridorlarına, ve yollarda boğuşmak artık tarihe karışmalıdır.
Turizimdeki sorunlar, eğitim ve ticaret sektörlerinden sanayi sektörüne kadar yaşanan sorunlar da aynı yöntemle, kendi yerel özellikleri ve detayları ortamında ele alınmalıdır.
Tabii ki Lefkoşa merkezdir ve merkez olmaya da devam edecektir. Ancak meseleler Lefkoşa’ya varmadan , gelmeden buradaki sorumlular bir zahmet oralara gitmeyi bir görev olarak bilmelidirler.
Sonuçta bir buçuk karışlık bir ülkeyi; doğrudur çok karışık bir bölgede yönetmeye çalışıyoruz. Ama bu kafaların da her zaman karışık olması gerektiği anlamına gelmemelidir. Tam tersi kafaların serin ve dingin olmasının verdiği gücü, sorunlarımızı çok daha ayrıntılarına kadar bilerek ve analiz ederek yakalamalıyız. Bu aynı zamanda daha sağlıklı ve sonuç üretici diyalogların da kurulmasını sağlayacaktır. Çünkü meseleleri siyasetin ve  ucuz manevraların ötesinde, teknik ayrıntılarıyla konuşacağız. Kandırmacalar ve kayırmalar olmadan.
Evet, bu ülkedeki ilk mini kabine toplantısının hangi kasabamız ya da köyümüzde yapılacağını şimdiden merak etmeye başladım.
İstersek iş yaparız, yeter ki iş yapmak isteyelim.