Ne yalan söyleyim... Yıllar sonra Türk ve Rum tarafının karşılıklı olarak bazı kapıların açılmasını hiç beklemiyordum.  23 Nisan 2003’te Türk tarafı inisiyatif alarak Lefkoşa ve diğer kazalardaki bazı kapıların açılmasını sağlamıştı. Hatta bu durum hepimize sürpriz olmuştu.  
Türklerle Rumların karşılıklı geçişleri gerçekten ilginç olaylara sahne olmuştu diyebilirim.
Türklerin on bir yıllık getto hayatı, hiç de unutulacak bir şey değildi.  Dile kolay...  Tam on bir yıl istenen düzeyde köyünüze gidemeyecek, normal hayatı yaşayamayacak, hatta herşeye rağmen her an ölüm korkusu yaşayacaksınız.  21 Aralık 1963’ten Nisan 1968’e kadar bunu yaşadık.
Kayıplar mı?
Evet kayıplar!
Yollardan ve sokaklardan alınıp götürülen ve hala elli sonra kemik yığını halinde yakınlarına dönen insanların dramı hala gözler önündedir.
O bağlamda haklı olarak Türkler, Rumlara kapamış oldukları kapıları ancak 2003 yılında açabilmişlerdi.  O dönemdi ki, Türkiye de böyle bir yakınlaşmayı istemişti yıllar sonra, belki sorun çözülür umuduyla.
O süreç gerçekten ilginçti.
Herkesin umut olarak gördüğü Kıbrıs sorununun çözümleneceği düşüncesi, egemen olmuştu kapıların açılması ile.
“Kıbrıs sorunu kapıların açılması ile çözülür müydü?”
Herkesin kafasındaki soru buydu.
Kapılar açıldı da ne oldu?
Kıbrıs sorunu biçim değiştirse de temelde aynı kaldı. 
Son hareket, Mağusa İnisiyatif Grubu sözcüsü Dr. Okan Dağlı ve ona inanan, onunla aynı yolu yürüyen insanların verdiği sesle ilgilidir.
Yapılan açıklama ile her iki tarafa da mesaj veriyor bu grup.
“2015 yılında iki toplum liderlerince alınan karara rağmen, Derinya kapısı açılmadı” diyor.  
Mesela Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, sırf iki taraf insanın hayatını kolaylaştırmak için, Aplıç kapısının açılması yönünde girişimleri olduğunu biliyoruz. 
Yani diyeceğim şudur:
“Sakın ola kapıların açılmamasını Türk tarafına yüklenen bir suç olarak dünyanın gözü önüne koymayınız.”
Grant Montana’da Kıbrıs sorunu artık bitecek düşüncesine kapıldığımızda, Rumların değişmezliği yüzünden sorunun çözümlenmeyeceğini her zaman söylemiş ve yazmışımdır.
Mağusa İnisiyatif Grubunun taşıdığı bir pankart vardı.  O pankarttaki yazı, benim bu yazıyı yazmama neden oldu diyebilirim.  Hangi yönden?  Onu da anlatayım ve yorumlayım.
O pankartta şöyle yazıyordu:
“Bir kapıyı açamayanlar, Kıbrıs sorununu çözemez.”
Bu ifadeler doğru ifadelerdir.  Kıbrıs sorunu çözemeyen(ler)e katılmadığımı da ifade ediyorum.  Çünkü Kıbrıs sorununun temelden çözümleneceği noktaya gelinmesine rağmen, Rumlar son anda çark etti.
Bir diğer deyişle Kıbrıs sorununun çözümlenmesini isteyen Türk tarafı değil, Rum tarafıdır.
Hatırlıyorum Bostancı sınır kapısı için Türk tarafının Rumları ne kadar zorladığını.  Şimdi de Aplıç Kapısı ile Derinya sınır kapısı gündeme geldi.
Tabii ki bir oldu bitti karşısına Türk askerinin duruma hakim olabilmesi konusu, öncelikli bir stratejidir.  Rumlar, her zaman tetikte bekliyorlar, Türkiye çok zor bir durumda kalınca kuzeye saldırmak için.  Yani güven artırıcı önlemler bağlamında.
Bu eylemleri yapan İnisiyatif Grubuna hak vermeme rağmen, bu olaya bir de askeri gözle bakmak gerekir diye düşünüyorum.
Sanırım bu kapıların açılmama nedeninde güvenlik hakkımız yatıyor.
Belki bu grup, “Yahu iki kapıcık açılınca dünya batmış mı olacak?” diyebilir.
Gerçekte nefes almak, kalıcı ve güvenli bir gelecekte gizlidir.  Kim istemez Kıbrıs sorununun onurlu bir şekilde bitmesini?  Herkes bitmesini ister.  Ama Rumlara güven kalmadı.
Bilemiyorum...  Bütün bu sorular kafamda dönüp duruyor.  O kadar olay yaşadık ki, insanlar da bir geleceğin peşinde kendilerine yeniğ bir hayat arıyorlar.
Hani derler ya...
“Ölür müsün, öldürür müsün?”
Elbet bir gün o kapılar açılacak.  Ne zaman?  Rumların akılları başlarına geldiği zaman.
Bir düşünün bakalım kapılar açıldıktan sonra güneye geçen kaç Türkün arabasının camlarının kırıldığını, masum kardeşlerimizin fanatik Türk düşmanlarınca darbedildiğini..
Peki...  Türk tarafına geçen Rumların başına bunlar geldi mi?  Gelmedi.  Hatta bazı Rumlar kuzeye geçiş arabasını park ederek  Ercan üzerinden İstanbul’u gezmeye gidenler oldu.  Az da olsa oldu velhasıl.
Şimdi Rumlar yine bitmeyen senfoni gibi ötmeye başladılar, görüşmeler başlasın diye.
Lakin Akıncı onların ağızlarının payını verdi.
“Bu yemeğe gitmek, görüşmelerin başlayacağı anlamı taşımaz.  Onun için Rumlar önce kafalarını değiştirsinler ve sorunu bitirmek için masaya otursunlar” mealinde bir açıklama yapmıştı.
Ne yani...  Bu dostlarımızın nefesi mi tükendi Allah aşkına kuzeyde?
Diyorum ya...  Rumların bu işi bitirmeye ve her iki tarafın halklarını rahatlatmaya niyetleri yok.  Bazı şeyler zorlamakla da olmuyor.
Belki 1974’ün olaylarının ve operasyonlarının üzerinden yıllar geçecek.  Belki nesiller değişecek. Ve belki kafalar da değişecek ve Rumlar, “Bütün bunlar, eski liderlerimizin hataları yüzünden başımıza geldi” diyecekler.  Ama ne zaman?  Onu da Allah bilir.
O nedenle alacağınız nefes Kuzey Kıbrıs topraklarında mevcuttur arkadaşlar.  Kimsenn de gücüne gitmesin.  Güneyde alacağınız nefes sizi yaşatacaksa, mesele yok.  Lakin o nefesin sizi yaşatacağına kesinlikle inanmıyorum.  Çünkü Rumlara güvenmiyorum.
Daha ne diyelim ki... Kapılar yani...