Empati iletişim bilimcilerinden tutun , profesyonel olarak iletişim mesleğinin değişik dallarında çalışan insanlarının tümüne göre çok sihirli bir sözcük. İletişim biliminin ve iletişimcilerin temel ortak amacı, karşılıklı olarak bireyler veya grupların ya da tarafların karşılıklı mesajlaşmalarında, optimum ortak anlama ve anlayışlara gidilebilmesinin yolunu açarak, yaşanmakta olan sorunların çözümünde pozitif katkılar yapmasını sağlamaktır.
Karşılıklı iletişimin başarısının artırılmasında, mesajlaşan tarafların karşılıklı olarak birbirleriyle empati kurabilmeleri, iletişimin başarısının artırılmasında baş role sahiptir de diyebiliriz.
Günümüz dünyasında insanların, bireysel bazda, toplumsal ve ulusal temelde yaşadıkları ekonomik, sosyal, siyasal veya başka diğer sorunlarını çözebilmelerinde,  kendilerini karşısındakilerin yerine koyarak birbirlerinin duygu ve düşüncelerini anlayabilmeleri, anlamaları empati kurmanın ta kendisidir.
Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın yıllardan beridir, ta Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanlığı dönemlerinden beridir tekrarlamakta olduğu sözcüklerden birisi de, adamızda Kıbrıslı Türklerle Rumların birbirleriyle empati kurmaları gerektiğidir. Akıncı bu şekilde tarafların birbirlerini anlamakta daha başarılı olacaklarını ve bu şekilde oluşacak ortak anlayışlar üzerinden sorunlarına daha kolay çözüm getirebileceklerini söylemeye devam etmektedir.
Akıncı’dan söz ederken, özellikle O’ndan KKTC Cumhurbaşkanı olarak söz ettim. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sözcüğünün aslında Rum adadaşlarımızın çoğunluğunda olumlu duygular yaratmadığını bilmeme rağmen;  ancak bunu bilerek ve amaçlı olarak yaptım. Nedenini az sonra anlatacağım.
Neredeyse 20 yıllık bir süre Enformasyon Dairesi’nde değişik kademelerde çalışmış olmanın bana kazandırdığı eşsiz diyebileceğim deneyimler edindim. Basın-Yayın misyonlarıyla anılan dairemizi ziyaret etmiş olan binleri aşan yabancı insanla tanışma, konuşma ve hepsinden önemlisi bazıları ile arkadaşlık kurma fırsatları da yakaladım. Bunlardan bir tanesi  belgesel film yönetmeni bir Yunandı.
 Arkadaşın ismini olası propaganda polemiklerinde kullanılmasını önlemek için vermiyorum.
İşte bu Yunan film yönetmeni arkadaş, mesleği icabı da Yunan kültürü ile yoğrulmuş psiko-sosyal yapısıyla ta 1964’lerden beri “Yunan Kıbrısı” ziyaret etmekte olan birisiydi ve Yunan milliyetçisi olduğunu da gizleme gereği duymadan her fırsatta bu düşünce ve görüşlerinin doğru olduğunu kanıtlamaya çalışırdı.
Doğaldır ki kuzey Kıbrısa basın görevleriyle gelen değişik mesleklerdeki ziyaretçilerle özellikle yemek aralarında çok daha içten konuşma ve fikir alış-verişinde bulunma fırsatlarımız olurdu çoğu zamanlar. İşte böyle bir yemek sırasında Yunan yönetmen, çok samimi olarak bana şunları söylemişti: “ gördüğüm kadarıyla biz Yunan ve Kıbrıslı Rumları suçladığınız nokta Enosis (Kıbrısın Yunanistanla birleşmesi) istemiş olmamızdır. Ben bir Yunan olarak Kıbrıs’ın Yunan olduğunu anaokulunda öğrendim. Bu tüm öğrenim yıllarımda daha da bilinçli olarak devam etti. Kıbrıs’ın nüfusunun yüzde 80’si Yunandır. Bu nedenle bu yüzde 80’nin talebi yerine getirilerek Kıbrıs Yunanistan’a bağlanmalıdır. Bu normal ve haklı bir istek değil midir?”
Yunan yönetmen gözlerimin daha da içine bakarak sözlerine şu samimi soruyu da eklemişti: “ Bana doğru söyle Mustafa, Kıbrıs’ta siz Türkler nüfusun yüzde 80’inini oluştursaydınız, Türkiye ile birleşmek istemeyecek miydiniz?”
Ben hiç tereddüt etmeden O’na şunları söyledim: “ Çok büyük bir ihtimalle isteyecektik dedim ve ekledim. Tut ki Kıbrıs’ın nüfusunun yüzde 80’ni Türklerdi ve Türkiye ile birleşmeye kalktılar. Ama yüzde 20 Rumlar buna karşı çıktı ve 11 yıl direniş gösterdikten sonra, Kıbrıslı bir Türk lider Türkiye ile birleşmek için darbe gerçekleştirdi. Ve Yunanistan garantör ülke olarak askeri müdahalede bulunarak Kıbrısın güney Kısmını aldı ve  yüzde 20 Rumlar da bir antlaşma olmamasını da ileri sürerek “güney Kıbrıs Rum (Yunan) Cumhuriyeti’ni ilan etti. Buna ne dersin? Yunanistan böyle bir Kıbrıs Rum devletini tanımaz mıydı desteklemez miydi?”
Yunan yönetmen ne demek istediğimi çok iyi anlamıştı. O günden sonra da Kıbrıs’a çok gelip gitti. Ama hiçbir sohbetimizde üzerindeki eski bağnaz milleyetçiliğinden eser kalmamıştı. En azından daha dengeli düşünmeye başlamıştı. Kıbrıslı Türklerin Yunanistan topraklarında veya Rum toplumunun  bir azınlığı olarak yaşamak istemediklerini çok iyi anlamıştı.
Sayın Akıncı televizyonlarda  yayımlanan son canlı basın toplantısında, Kıbrıslı Türklerin Ne Türkiye’nin bir eyaleti, ne de Kıbrıs Cumhuriyetinin bir azınlığı olmayı kesinlikle kabul etmeyeceklerini çok çarpıcı bir şekilde vurguladı.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay da Politis gazetesi ile yapmış olduğu söyleşide, Kıbrıslı Türklerin adada Rumlara eşit siyasal bir varlık ve irade olarak, Kıbrıslı Türk kimliğini korumaya devam edileceğinin altını bir kez daha çizdi.
Eğer Rum adadaşlarımız, bizlerle akıla dayanan bir empati kurarak,  Kıbrıslı Türklerle bu topraklarda eşit bir siyasal ortaklığa gitmeyi içlerine sindirebilirlerse, Kıbrıs sorunu da çözümlenir, denizlerimizdeki hidrokarbon kaynaklarını ortaklaşma sorunu da.
2018 yılı Rum adadaşlarımız için siyasal hazım açısından geçiştirilemeyecek bir yıl olacaktır. AKLIN VE EMPATİNİN galip gelmesini dileriz.