Eski yılı tüketirken birden aklıma Ajda Pekkan’ın ünlü şarkısı geldi.

                “Kimler geldi, kimler geçti hayatımdan...”

                Nedense bu şarkı bir başka hüzün veriyor insana.  Hayatımızdan akıp giden pek çok sevdiğimiz insanın anımsanması ve geri dönülmezliğin gözler önünden geçmesi, gerçekten hüzün veriyor.

                Şu anda bitmek üzere olan 2019’u bizlerin bile bitirip bitiremeyeceğimiz belli değil.  Lakin hayat gerçeklerini kaleme alırken, o gerçeklerin içinde bizlerin de olduğumuzu unutmamamız lazım.

                Bazen hayat kavgaları yanında, gerek bireysel, gerekse kitlesel anlamda verilen savaşlar için şu ifadeyi kullanmışımdır ve hala kullanıyorum.

                “Dünyada neyi paylaşamıyoruz?”

                Esasında bu sorunun yanıtı, mantıkla mantıksızlığın kesiştiği noktada vardır.  Yani gerçekçilikle, duygusallığın ötesinde yeni bir dünya yaratmanın gücünü kastediyorum, insan yapısı açısından.

                Bu kesişme noktalarında fakirle zenginin gerçekleri ve çatışmaları da vardır.   Zaman zaman televizyonda izlediğimiz belgesellerde, dünya üzerinde milyonlarca aç insanın dramını görürüz.  O aç insanların görüntüleri bizlere “Şükür halimize” dedirtince, hakikayet fakirlik ve açlık girdabında bir anafor gibi dönüp duran ve çok büyük çaresizliği yaşayan zavallı insanların hayt gerçeklerini anlayabiliyor muyuz, onu  düşünüyorum.

                Bazen ailece restoranta gittiğinizde veya bir etkinlikte bir yemek yediğinizde ne kadar çok yemeğin arttığını ve çöpe döküldüğünüğünü anlayabiliyor muyuz?  İşte o an aklımıza o aç insanlar gelebiliyor herhalde.  Ve bir de sokakladaki sahipsiz kediler ve köpekler...

                Dinler çatışmasında ve dinler karmaşasında insan olmanın erdemi her zaman vardır ve farklı dinden de olsanız, onun temelinde iyilik, güzellik ve insan olma vardır.

                İnsanlığın tarihini yazanlar, mutlaka ama mutlaka dinler çatışmasına da değinmişlerdir.

                İsa’nın doğumunu milat olarak alan dünya, o milatın gelmiş olduğu o uzun yolda çok büyük acılar ve çok da büyük arayışlar olduğunu unutmayalım.

                İnsanoğlu bütün hayatı boyunca hep gizli bir güç aramış ve o gizli güç, onun sığınacağı bir liman olmuştur.

                Hristiyanlıkla Müslümanlığın oluşum ve biçimlenmesi sürecinde, çağlar boyu insanoğlu, kendi elleri ile som altından yapmış olduğu boğa heykelini meydanlara dikerek, asırlarca o boğa ve onun gibi sembollere tapmışlar ve o tapış sürecinde, “Bu senin Allahın, şu benim Allahım” anlayışında meydana gelen güçlü ve büyük çatışmalar hep olmuştur ki  bu da benim sormuş olduğum soruya denk geliyor.

                “Dünyada neyi paylaşamıyoruz?”

                Kabul etmek lazım...

                Bütün dinlerin yolu Allah’a uzanır.  Farklı dini akımlar ötesinde temelde Allah vardır.

                Zaten dünyanın yaratılışında bütün canlıların ruhları ve bedenleri olurken, insanoğlunun bütün canlılar ötesinde en akıllı, en estetize edilmişi ve en duygusalı ama buna karşında en acımasızı olduğunu kabul etmek lazım.

                İşte o bağlamda yine soruyorum...

                Zaman zaman insanoğlunun oluşumunda, rivayete göre, Adem’le Havva gerçeği şayet varsa ve bütün insanlar Adem’le Havva’dan oluşmuşsa, demek bütün insanlar akrabadırlar ve manevi bağları vardır.

                Bence şu Adem’le Havva meslesi de yine insanoğlunun yaratmış olduğu bir masaldan başka birşey değildir.

                Bütün bu yorumlar ve gerçekler ışığında kendi gerçeğimizde gelmişle geçmişe bir köprü yaparak acılarla sevinçleri ayrıştırmaya çalışıyorum.

                Bir zamanlar oğullarıma bir şiir yazmıştım ve şöyle demiştim o dizelerde:

                “İnsanları seviniz dedim çouklarıma,

                Yardım bir özveri olsun sizde,

                Ve duyguların en yüceleri

                Boy versin benliğinizde.

                Hiçbir kapıyı açamaz gülmeyen adam,

                Yüreğinizde hep umut kıpırdanmalı,

                Tanrı’nın tüm nimetler ve hasletleri,

                Sizinle taçlanmalı...”

                Ve daha da anlamlı dizeler sürüp gider o şiirde.  İşte o bağlamda oğullarımın şahsında insanlara ve tüm sevdiklerime ve sevemediklerime bir sevgi aşısı yapmaya çalışıyorum.  Ve soruyorum, “Kimler geldi, kimler geçti hayatınızdan?” sevgili dostlarım.

                Daha da özetlersek, bu sorunun arkasındaki gerçeği kavrayabiliriz.

                Dünya, kocaman bir HİÇ’tir.

                2020 yılının sizlere sağlık, mutluluk, başarı ve huzur getirmesini dilerim...