Sanırımı hemen hemen bütün turizmle uğraşan, pek çok doğal güzelliklerle  ve yöresel kültürlerle zengin  yiyeceklere sahip ülkeler, şimdi kara kara düşünmektedirler,  “Bundan sonra ne yapabiliriz? diye.  Koronvirüs elbette bazı tedbirlerle frenlenecek veya asgariye düşecektir.  Bunca yaşanlardan sonra milli gelirinin çoğunu turizmden elde eden ülkeler, elbette kendilerince güçlü tedbirler alacaklardır.

            Geçen gün Turizm Bakanımız Ünal Üstel’in parmak bastığı bir husus vardı.  O da, iç turizme yöneleceklerine dairdi.  Nitekim yöneldiler de...

            Nitekim Ünal Üstel,  Kıbrıs Türk Otelciler Birliği Başkanı Dimağ Çağıner’le beraberindeki heyet, kabul ederek bir güzel oturmuşlar ada turizminin geleceğini konuşmuşlardır.

            Virüs belası bütün dünyayı sarmaya başladığı o süreçte turizmi düşünmüş ve bu konuda yapılması gereken an akıllı işin, iç turizme yönelik olması gerektiğine parmak  basmıştım.  Bence doğru olan budur.  Özellikle KKTC gibi küçük ama doğal güzelliğe sahip, pek çok oteli bulunan ülke konumunda olmamız bence bir avantajdır diye düşünüyorum.

            Bu bağlamda Türkiye’nin bundan sonra turizmle ilgili alınacak önlemler ve stratejileriyle beraber ilgililerin turizmi yeniden canlandırmak için depara kalktıklarına da bir bakmakta yarar var.  Hatta bunlardan esinlenerek bizler de herhalde birşeyler yapabiliriz.

            Mesela Türkiye Turizm Bakanı Mehmet Nuri Erson’un parmak bastığı bazı önemli stratejiler vardır.  Bunlardan birisi,   sertifikasyon kurulu oluşturmaları ve konaklamanın kurallarını belirlemeleridir.  Bu da çok büyük bir operasyon gerektiriyor herhalde.  Türkiye’nin yatak sayısı bayağı bütün ülkelerle yarışacak boyutta ve donanımdadır. 

            Bakan Erson’un sertifikasyon kurlalarının bir kısmında şunlar vardır:

            “Tatilcilere, şuraya girebilirsiniz, şuraya giremezsiniz.  Şurada yemeğinizi alabilirsiniz veya alamazsınız.”

            Tabii ki Türkiye, çok şahane doğal ve bakir güzelliklere sahiptir.  Tatilcilerin zaman zaman üzüm salkımı gibi asıldıkları belli bölge turistik tesisleri ötesinde, butik oteller ve apart-otellerin rağbet göreceği düşünülüyor.

            Bir de Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay’ın tedbir önerileri vardır.  Bidiğiniz gibi Marmaris, hemen hemen bütün turizmcilerin en çok tatil geçirdikleri ve mutlu oldukları yerdir.  Bakınız Marmaris Belediye Başkanı ne demiş yeni dönem için.

            “Büyük otellerde herşey dahil ve açık büfe sisteminden çıkılabilir.  Bu da küçük esnafın canlanmasını sağlayacaktır.  Sahillerde 100 yüzde 50 şezlong kullanıma verilebilir.”

            Bir de Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın bu konudaki düşüncesine göz atalım...

            “Ne kadar hareketlenirse de sahillerimizin, yeme içme  ve eğelence mekanlarının  hıncahınç dolmasına asla müsaade edilmeyecektir.”

            Ve dahaları var..

            Bu da bize, gerek Tükiye’de, gerekse KKTC’de bütün belediyelere görevler düşeceğini gösteriyor.

            Bu görüşlerin odaklandıkları konaklama tesisleri, butik otellerle apart-otellerdir.  Hani kendin pişir kendin ye uygulaması...

            Bence de en akıllı iş, insanın en yakınları ile bir part otel kiralamaları ve kendileri pişirip, kendileri yemelidir.  Bu meyanda, yine ailece, mesafe korunmasına dikkat edilerek, sahilin uygun ve çok yoğun olmadığı koylarda denizlerine giebilmeleri ve deniz sefasından sonra yine kendi apart otellerine dönmeleridir.  Bu tür uygulamada, “Hiç tatil yapmamaktan daha iyidir” mesajı vardır.

            Apart otellerlerdeki mekan, tıpkı evinizdeymiş gibi bir ortama sahip hissi ve güveni veriyor.  O tip turistik tesisler mefruşat bakımından mükemmeldir.  Oturma mekanı, mutfak, mutfak malzemeleri, kalabalıksanız salondaki çekyatlar, televziyonunuz hep olmuş olacak.

            Geçmişteki turizm görevlerimizde hep bu tür turistik tesisleri çok gördük ve bir deneyim kazandık.  O dönemlerde müşteri bakımından en çok yakınan kesim, iki ve üç yıldızlı küçük otellerdi.  Bir de apartotel sahipleri...

            Bütün bu görüşler doğrultusunda bence KKTC’nin de iyice bunları değerlendirip, iç turizm yoluyla tatilcilere güzel bir tatil yapma olanağı sağlayarak otel ve motel işletmecilerini ferahlatacak ve bir mali rant elde edilmiş olacaktır.

            Ünal Üstel’in sözünü ettiği iç turimden murad edilen bu mu acaba?

            Tabii bunlara ilaveten normal beş yıldızlı otellerin pazarlanan oda ve yatak sayısını yarıya düşürmeleri “hiçbirşey kazanmamaktan daha iyidir” anlayışıyla eş anlamlıdır.  Bütün bu uygulamalar, gelir-gider dengesiyle ilintilidir.  Beş yıldızlı otellerin %50 yatak kapasitesi ile çalışmaları, onlar için rantabl olacak mı?

            İşin önemli yanı, tatilcilere o güveni vermektir.  Şayet bu küçücük ülkede vaka sayısı sıfırlanmışsa, bu da umut vericidir.  Şayet dıştan virüs taşıyan birileri bu topraklara gelmez ve birçok kişiye bu mikrobu bulaştırmazsa...

            Turizmcilerin Allah yardımcısı olsun demekten başka çaremiz yoktur, şu virüs belası başımızdayken...