Başbakan Ünal Üstel’in geçen günkü açıklaması bize umut verse de, yine de içimizde bir korku vardır “koronavirüs’a yakalanır mıyım?” diye.

            Ünal Üstel’in yapmış olduğu açıklamaya göre, 1 Haziran’dan itibaren artık maske takma zorunluluğu kalkıyor.  Yani isteyen maskesini takacak, istemeyen de takmayacak.  Ben şahsen, maske takanlardan olacağım, bunu de ifade etmem lazım.

            Neden?

            Çünkü hala koronavirüs hayatımızda vardır ve içimizdeki korku tükenmemiştir.  Tek tesellimiz, aşılarımızdır.

            Hayatın akışında kaçamayacağımız sosyal görevlerimiz vardır.  Basın Konseyi ve Dr. Fazıl Küçük Vakfı’ndaki görevlerim zaman zaman beni düşündürmez değildir.  Kalabalık bir toplantı veya geçmişte Vakıf sekreterlerinin bu virüsü kapıp atlatmaları açısından.  Tabii ki müzeyi ziyaret eden insanlardan da o virüsü kapmış olmaları mümkün.  Lakin çok şükür şimdilik hayat normal seyrediyor.

            Herşeye rağmen haftada bir antijen testi yaptırıyorum, psikolojik olarak kendimi rahatlatmak için.  Sadece kendi açımdan değil, ailem ve bütün aile fertlerimle dostlarım açısından da bir rahatlama geliyor içime.

            Gerçekten koronavirüs hayatımızdan çekip gidiyor da hala çektiriyor.

            Her sabah gazeteyi elime aldığımda ilk baktığım köşe, günlük vaka sayılarını gösteren haberler köşesidir.

            Türkiye’deki günlük vaka ve ölüm sayılarında da hayli azalma olduğuna göre, şu “yılanın başı” eziliyor demektir.

            En son verilen vaka sayısı, galiba 37 rakamıyla en düşük olandı.  Henüz 15-20’lere düşmedi.  Ama düşecek.  Yine de siz siz olun, maskenizi takın.

            Bazen ünlü kişilerle ilgili koronavirüs habeleri yayınlanır gazetelerde.

            Ne bileyim...

            Yok filan artist virüse yakalandı, derler.  Yok filan politikacı, yok falan ünlü iş adamı veya dahaları.

            Örneğin en son gazetelere yansıyan haber şudur:

            “Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen de, yapmış olduğu koronavirüs testi sonucunda testin, pozitif çıktığını öğrendi.”

            Hepimiz de Büyükerşen’i biliyoruz.  Hem siyasetçi, hem de heykeltraş...

            Lakin virüs ne siyasetçi dinler, ne sanatçı, ne de heykeltraş.  Girdi mi, çıkana kadar kemirir durur insanların bedenlerini ve ruhlarını.

            Görülüyor ki insanlar artık panik yapmıyor virüsü kaptığında.  Çünkü aşılarını tamamlamışlar ve huzur içinde virüsü atlatmaya çalışmaktadırlar.

            Bir düşünce vardır halk arasında...

            “Nasıl olsa ben aşılıyım, virüs bana bulaşmaz” derler.

            Halbuki virüs, aşılılara bulaşsa da öldürücü olmuyor. Bu da sevindiricidir.

            Lefkoşa Devlet Hastanesi hemen bizim eve çok yakın.  Hemen hemen günde birkaç kez önünden geçeriz, “Acil Durum Hastanesi”nin.  Koronavirüs’ün çok yaygın olduğu günlerde hastanenin park alanı, araçlardan üzüm salkımı gibi sokaklara taşardı.  Yani vakaların görüntüsünü veriyordu hastanenin park alanı.  Şimdi ise yine geçiyorum önünden.  Bakıyorum park alanı bomboş veya birkaç kişinin aracı park edilmiş.  Herhalde o araçlar da hastane çalışanlarının araçlarıdır.

            Elbet zaman daralmıştır koronavirüs için diye düşünüyorum.  Vakaların azalması, hayatın kısmen normalleşmesi ve vakalarda yeni bir varyantın görülmemesi bize umut veriyor.

            Bir gün tarih, koronavirüs kurbanlarını da yazacak ve insanoğlunun hayatının en karanlık günleri olarak anılacak.

            Bu bela ne kadar ünlü insanın hayatını aldı...  Nice ünlü tıp profesörlerinin bu virüsten ölmesi asla unutulamaz.

            Sanırım ülkemizde en son koronavirüsten ölen ünlü cerrahımız, Dr. Yüksel Tüccaroğlu’dur.  Koskoca bir doktor nasıl ölür sorusu ile karşılaştığınızda, onun pek çok rahatsızlıkları olduğunu da öğrenmiş oluyorsunuz.  Koronavirüsü vücutta güçlendiren nokta, kişinin başka hastalıklarla da cebelleşmiş veya cebelleşmekte olmasıdır. O nedenle Dr. Yüksel kurtulamadı.

            Her şeye rağmen yine de bizler şanslı insanlarız, böyle küçücük bir adada yaşadığımız için.  Şayet büyük kentlerde yaşamış olsaydık, herhalde işimiz daha da zor olurdu, sağlığımız açısından.

            Özetle...

            Koronavirüs hala hayatımızda vardır ve siz, korunmaya devam ediniz, diyorum.  Maske ve sosyal mesafeniz, hijyen ortamlara dikkat ediniz.   Yani dişimizi biraz daha sıkmak durumundayız.  Yeni hayatımız veya normal hayatımız için yeni günlerin ve mevsimlerin açılması an meselesi.