Maddelerin geri dönüşümü ve o atıkların yeniden insan hayatına katılımını sağlamak, başlı başına hem büyük bir sorun, hem duyarlılık, hem de para gerektiren bir şeydir.
Çok gelişmiş ülkelerde maddelerin geri dönüşümü gayet güzel planlanarak o atık maddeler, başka bir şekil içinde ve farklı amaçlar için kullanılmaktadır.
Hani zaman zaman bir yerlere gittiğinizde duyarlı işletmeciler açık bir kafes koyarlar müşterinin çıkış noktasına ve bazı maddeleri orada toplatırlar.  Çok gelişimiş ülkelerde dedim ya...  Mesela İngiltere’ye gittiğinizde bazı devasa kutular görürsünüz.  O kutular, sınıflandırılmış atık gözleri oluştururlar.  Bunların sınıflandırmalarında meşrubat kutuları, şişeler, kağıtlar, konserve kutuları ve şu anda aklıma gelmeyen bir sürü şeyi içerir.
Maddenin geri dönüşümü, özellikle belediyeler için çok büyük önem arzeder.  Haftanın belirli günlerinde çöplerimizi alan çöp arabalarına ne kadar çok atık ama geri dönüşüm arzeden madde atarız bilir misiniz?
Büyük ülkelerde hurdadan geçinen binlerce insan vardır.  Sokak sokak dolaşıp çöpleri karıştırarak işlerine yarayacak “dönüşüm maddelerini” toplayıp kendi arabalarına yüklerler.
Hatırlıyorum Şemi Bora’nın ilk Lefkoşa Belediye Başkanlığı dönemini...  O dönemde yine Dikmen çöplüğü gelmişti gündeme.  Her gün tonlarca çöp Dikmen çöplüğüne atılır, sonra da yakılırdı.  Yakılan çöplüğün dumanından pek çok insan etkilenir ve büyük tepki koyarlardı. Yıllarca bu iş öyle gitti.  Ama Şemi Bora, vizyonu olan bir belediye başkanı olduğu için bu işe olan duyarlılığını ortaya koymuş ve bu işi hangi ülkelerin, nasıl ve ne şekilde hallettiklerini araştırmıştı.  Yani dönüşüm projesini..
Şemi Bora’nın ilk Lefkoşa Belediye Başkanlığı döneminde TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı idi ve onunla çok yakın iki dosttular.  Hatta bazı belediye başkanları ile Kıbrıs’ı Ziyaret eden Recep Tayyip Erdoğan’la beni tanıştırmıştı.
İşte o dostluğun bir girişimi olarak Şemi Bora İstanbul’a gitmiş ve bu konuda “geri dönüşüm” stratejisini araştırmıştı.  Sanırım bazı teknik eksiklik olması nedeniyle veya çok büyük paralar gerektirmesi gerekçesiyle o proje yatmıştı.  Hatta hatırlıyorum bir yabancı firma geri dönüşüm maddelerinin işletilmesi ve geri dönüşümünün sağlanmasında belli bir süre gelirinin kendisine, belli bir süreden sonra da “geri dönüşüm tesisinin” KKTC’ye bırakılması hususunda bir teklif sunmuştu.
Fazla detaya inemiyorum, çünkü üzerinden hayli zaman geçti.  Her ne ise...
İşin özünde hem çevreyi koruma, hem sağlık açısından önlem alma, hem de “atık maddelerin yeniden hayata kazandırılması” anlayışıyla maddenin geri dönüşümü vardır.
Dünya ülkelerinin ne durumda olduğunu araştıran bazı uzmanlar, herhalde geri dönüşüm konusunda pek çok ülkenin bundan haberdar dahi olmadığını koyacaktır ortaya.
Mesela “maddenin geri dönüşümü”ne ilişkin Türkiye Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi’nin yapmış olduğu bir açıklamaya göre, 2017 yılında yapılan bir araştırmada Türk toplumunun ancak %3’nün bu kavramdan haberdar olduğudur.
AB Komisyonu ise, AB’ye üye bazı ülkelerin “geri dönüşüm” çalışmalarına ilişkin yapmış olduğu açıklama hayli ilginçtir.
AB’ye göre Malta, geri dönüşüm projesine göre en düşük olan ülkedir.  Yunanistan % 17 geri dönüşüm, % 83’ü çöpe gidiyor.  Güney Kıbrıs ise, %17 geri dönüşüm, geri kalan yüzde yetmiş 75 ve ötesi çöp alanına gidiyor.
Esasında bu proje, politika ve ülkeler çatışması ötesinde gerçekleşmesi gereken bir projedir.  Özellikle çok zengin bir potansiyele ve nüfusa sahip Türkiye, şu “geri dönüşüm” projesini hayata ciddi olarak geçirebilse, kim bilir ne büyük paralar kurtaracaktır.
Gerçekte çevre temizliğine de çok büyük katkısı olan “geri dönüşüm projesi” ne kim bilir kaç yıl sonra insanlar daha duyarlı ve daha uyanık olacaklar ve çöpe giden paraları kurtaracaklardır.