“Bir okulda veya bir üniversitede öğrenciler neden çatışır” diye her zaman düşünmüşümdür. Geçmişte Türkiye’deki öğrenci olaylarının kökünde hep ideolojik farklılıklar olmuştu. O farklılıklar gençleri birbirine düşürerek, adeta kanlı bir savaş alanına dönerdi üniversitelerin kampusları, geniş mekanları.

Meydana gelen son öğrenci olayları da bayağı insanı düşündürüyor. Adeta geçmişte Türkiye kentlerinde üniversitelerde meydana gelen çatışmalara benzer bir durumdu anlaşıldığı kadarı ile.

Bir diğer deyişle, ülkücülerle doğulular, veya MHP yanlıları ile Kürt kökenli gençler arasındaymış bu kavga. Ülkücü dendi mi hemen akla MHP gelir.

Polis olaya müdahale edince, pek çok genç ya tutuklandı ya da aranır hale geldi. Bu ve buna benzer olaylar gerçekten Kıbrıs insanının alışık olmadığı görüntülerdir. Yazık değil mi bu pırlanta gibi gençlerin çatışmalarına? Yazık değil mi beyinlerinin ideolojik akımların içinde yorulmasına?

Esasında ebeveyinler evlatlarını gerek Kıbrıs’a, gerekse Türkiye’nin değişik kentlerindeki üniveristelere adam olmaları için gönderirler, sonra da bu ve buna benzer ideolojik akımlara kapılınca, nerdeyse kanlı gömleklerini alırlar.

“Fanatizm” dediğimiz bir ifade vardır. İkinci Cumhurbaşkanımız Mehmet Ali Talat’ın Limasol’daki konferans salonunda Rumların fanatik ELAM örgütü tarafından saldırıya uğraması da bir ideolojik hareketti.

Kimileri bu öğrenci olaylarını ELAM’ın fanatizmi içinde yorumladı. Lakin bu durum çok farklı. Yani fanatizmin bir başka şekli de diyebiliriz. Sadece ELAM’la benzerliği olmayan bir fanatizm.

Şayet üniversite öğrencilerinin günlük hayat akışında olsanız ve onların bütün hal ve tavırlarını, kimlerle küme küme buluştuklarını, kimlerle yatıp kalktıklarını izleseniz, o zaman daha rahat görebileceksiniz öğrenci grupları arasındaki ideolojik farklılığı ve keskinliği.

Üniversitelerin kafeteryalarında, kampuslerinde veya bahçelerdeki çimler üzerinde her zaman aynı görüşü paylaşan öğrenciler bir araya gelirler. Kendine yakın olanlar, kendisi gibi düşünen, kendisi gibi aynı sloganları taşıyan ve üstlendiği misyonu benimseyen çocuklardır.

İşte o ortamda bir de zıt gruplar oluşur ve zıtlıklar da çatışmaları ve farklılıkları yaratır. Söylendiğine göre Ülkücüler bir milli marş veya kendi idelojisine uygun türkü veya şarkıyı izlerken, bu kez doğu kökenli, yani Kürt öğrencilerin saldırısına uğramışlar. Tabii ki olayın tümüne vakıf değiliz ama algıladığımız kadarı ile bir kıvılcımın ateşi gibi bir tutuşmaya benzer olduğunu anlamışız.

Gençlerin kanı her zaman yangın yangındır. Bu yangın, gerek aşkta, gerekse heyecanlı olaylarda ve ideolojik misyonda vardır. Bu olayın kökünde de o yangınlar ve keskin dava savunuculuğu vardır bence.

Hiç de gençleri görmeye gerek yok. Zaman zaman Türkiye Büyük Meclisi’nde koskoca milletvekillerinin çatışmalarına bile tanık olmuşuz. Türk-Kürt çatışmasının bir benzeriydi esasında son bir haftadır yaşananlar.

Geçmişte de bu tür çatışmaların olduğunu biliyoruz. Hatta bazılarının okuldan atıldıklarını da biliyoruz. Ve maalesef bu gençler, sırf fanatizmlerinin kurbanları oluyorlar ve geleceklerini karartıyorlar. Kim hangi görüşte olursa olsun, bu ayrı mesele, önemli olan öğrencinin okumak için okula gittiğidir. Bu gençlerin aileleri haksız mı reaksiyon göstermekte.

Eminin... Bu gençlerin olayları meydana çıktı mı, aileleri şöyle derler evlatlarına.

“Oğlum! Ben seni okuyup adam olman için üniversiteye gönderiyorum, sen nelerle uğraşıyorsun... Dişimden tırnağımdan kısar sana para gönderirim, senin aklın başka şeylerde.”

Tabii ki bu beklenen reaksiyondur. Belki o gençlerin yetişme koşullarıdır onları bu noktalara getiren. Belki de bu zıtlıklarda evladının bu davranışını alkışlayan anneler ve babalar da vardır. Sağ- sol çatışması, ülkücü-Kürt çatışması veya dış ülkelerde olduğu gibi Türk-Ermeni çatışması da öyle değil mi?

Herşeyi bir kenara bırakıp bu gençleri bu türdeki ideolojik çatışmalardan arındırmak ve geleceklerinin önünü açmak lazım. Çünkü bu gençler, geleceğin büyükleri ve iş adamları, doktorları, avukatları, siyasetçileri ve bilim adamları olacak. Lakin böyle bir ideolojiyi kendilerine görev bilerek, en ufak bir kıvılcımda reaksiyon gösterirlerse, kesinlikle hayatları boyunca bu böyle gider ve kendilerini hiç de beklemedikleri platformlarda bulurlar.

Önemli olan deftere kitaba dört elle sarılmak ve geleceğe sağlıklı bir şekilde yelken açmaktır. Gençlerimizin beyinlerine bunu sokabiliyor muyuz?