ÜNSAL OSKAY : YIKANMAK İSTEMEYEN ÇOCUKLAR OLALIM

Uzun süreceğe benzeyen zor dönemlerde iyimserliğin yolu, yaşanan hayatın sahih halini görebilmekten geçiyor.

**

Dünyanın kendisini yaşamamız artık çok sınırlıdır. Yaşadığımız bu, “Ürüne Dönüştürülmüş” dünyadır.
Dünyanın her yerinde birden yaşadığımızı sanmamız, güzel bir duygu belki. Ama her gün en uzak yerlerdeki olayları bile izlediğimizi sandığımız dünyamızın gazetelerin, radyo ve televizyon şebekelerinin kendi kurumsal sınırlanmışlıklarına göre biçimlendirilmiş, işlenmiş, ürüne dönüştürülmüş, plastikleştirilmiş bir dünya olduğunu da unutmamalıyız.
Brezilya’daki ormanların çevre kirlenmesi karşısında kritik bir durumda olduğunu tam olarak duyumsayabilmek için, bir bahçemiz olması gerektiğini, bu bahçemizde birkaç elma, erik, zeytin fidanı dikmiş,yetiştirmiş olmamız gerektiğini unutmamalıyız.

**

Bir erkek, konuşmakta olduğu kadına, "Ama sen bir kadınsın," dediğinde, bu basit tümce bugüne dek yaşadığımız bütün bir insan tarihindeki eşitsizliği doğal bir olgu saydıran toplumun başat kültürünün ne olduğunu da ortaya koyar

**

Okuduğum güzel bir yazıda belirtildiği gibi, "ahlaklı" ve "ahlakçı" başka şeylerdir. "Ahlaklı" olmak gereklidir, ama bunun için herkes kendi adına düşünebilmeli ve konuşabilmeli, akılcı bir bilgilenme olanağına sahip olmalıdır ve herkes bu haklara saygı duymalıdır. Yoksa "toplum adına" ya da bir "sınıf adına" konuşma ayrıcalıklarını sonsuza kadar kurumsallaştırmak isteyenler, kendi malları saydıkları "daha iyi bir toplum düşünebilme" ayrıcalığından yeni bir baskı aracı üretirler.

**

Dünyaya, sağ’da ya da sol’da kendi imanlaştırılmış zihinsel yapımızla değil; çok boyutlu, irdelemeci, her günün gerçekliğini yeniden ve yeniden betimleyerek irdelemeye başlayabilecek bir kafa ile bakmamız gerekiyor. Bunun yolu ise, belki de bugüne kadar önemsemediğimiz betimleyici sosyolojik araştırma ve incelemeri okumaktan, kurcalamaktan geçiyor.

**

"...kullandığımız dilin bizim kendi yaşam deneyimlerimizden üretilmiş ve bizim toplumsal konumumuz açısından anlamlandırılmış bir dil değil de yönetici seçkinler azınlığının kendisi ya da görevlendirdiği kurum ve kuruluşların oluşturup bize benimsettikleri bir dil olması sürdükçe hayatımızın öznesi olamayacağız."