Koskoca bir tatil geçti ve okullar bir bir açılmaya başladı.  Özel okullar önce açılsa da, birkaç gün sonra da normal devlet okulları açılmış olacak.
Memleketteki yangın üzerine pek çok yorum yapılırken, bu kez de okul masrafları kalem kalem ele alınıyor.   
Önlüktür, üniformadır, çantadır, defter kitaptır derken, bir de bakarsınız önünüze kocaman bir dağ yığılmış.  Şimdi ebeveyinler kara kara düşünmeye başladılar.  Özellikle çok çocuklu ve tek motorlu ailelerin durumları yürekler acısı.
Türkiye’den KKTC’de çalışmak için gelen kardeşlerimizin nüfusları hayli kalabalık olur.  En azından üç veya yukarı çocuk sahibi olan anne babalar bu yeni okul açılış döneminde ne yapacaklar, onu düşünüyorum.
Bu durumdaki ailelerin şikayet etmeye hakları var mı?
Gerçekte var ama, yok.  Hani şikayet eden adama sorarlar:
“Be adam çok çocuk yaparken bana mı sordun?”
Kimsenin özgür iradesine veya özgür yaşantısına dil uzatma hakkımız olmasa da, memleket manzaraları bize bu soruyu sorduruyor maalesef.
Bir zamanlar Hatay’lı bir duvar boyacısı ile tanışmıştım.  Çok efendi, çok saygılı ve çok da tutumlu bir gençti o boyacı.  Mevsimi geldi mi, hemen kendisini arar, o da seve seve gelir ve işimizi yapardı.
Bir gün kendisine sormuştum!
“Oğlum sen ne zaman evleneceksin?”
O da bana “Çok uzak değil abi, memleketten bir kızla nişanlanıyorum” demişti.
O konuşmanın üzerinden belki dört veya beş yıl geçmişti.  Bir akşam üstü kapımız çalınmıştı.
O boyacı karşımda duruyordu. Herhangi bir boya işimiz olup olmadığını sormuştu.  Bu arada sormuştum.
“Evlendin mi oğlum?”
“Evlendim abi,  üstelik beş tane de çocuğum var” deyince adeta oturduğum koltukta dik yukarı sıçramıştım.
O an kafamdan geçeni söylemiştim kendisine:
“Bu kadar çocuğu yaptın ama neticede tümü de senin gibi boyacı olacak.  Bu bolluk ne, bu çocukların rızıkları nereden gelecek, onları nasıl doyuracak, nasıl okutacaksın?” sorusunu sorunca bana çok kısa ama net bir cevap vermişti.
“Onların rızkını Allah verir abi!”
Şimdi o boyacı ve ailesi gibi kaç tane kalabalık aile vardır, bir düşünün.  Onların rızkını Allah verecek de, okul masraflarını kim ödeyecek?
Yani diyeceğim şudur:
İnsanlar tırmanan döviz karşısında etkilenip ekmek bulmakta hayli zorlanırlarken, onları en çok üzen şeyin, çocuklarının okul ihtiyaçlarını karşılayamamak olduğunu düşünüyorum.
Esasında cin gibi çocuklar okulun açılmasını beklerler.  Okul açılıp da gerçek anlamda mutlu bir başlangıç yapabilecekler mi, o da ayrı bir konu.
Gerçete çocuk psikolojisi çok önemlidir.  Fakirlik ayıp değildir ama çocuk ne fakirlik dinler, ne de zenginlik.
Varlıklı ailelerin çocukları okul kantinlerinden sandüviçlerini, kola ve diğer ihtiyaçlarını karşılarlarken, kimse o fakir çocukların duygularını ve okula aç gidişlerini idrak edemez.
Olaya bir de sosyolojik açıdan bakmak lazım...
Her okul açılışında fakir aile çocukları ile ebeveynler arasında çok önemli çatışmalar başlar. Hayallerle gerçeklerdir esasında çatışanlar.
Bir anne baba beş altı çocuğunun bütün okul masraflarını karşılayamayınca, çocukların bir gül gibi solan hayallerini de görebiliyorlar.
Malum İngiliz’den kalma bir uygulama vardır.  İlkokullarda bütün kitaplar, defter kalemler hep devlet tarafından karşılanır.  Şimdilerde ilgili bakanlık ihalede gecikince, çocukların hayalleri de yıkılıyor.
Şayet çocukluk günlerinizi hatırlarsanız, bazı şeyler gözlerinizin önüne gelmiş olacak.
Okulun ilk açılış gününde zil çalar ve herkes sıralara oturur, sonra da hocalar kitapları, defterleri, kalem silgileri dağıtmaya başlarlar.  Ne büyük mutluluktu o ilk günler.  Ya sonrası...
Hayatın akışı içinde diğer ek okul ihtiyaçları da gündeme gelince, bu kez bir başka şarkı başlar evlerde.  “Para yok evladım.  Bizde olmayınca size nasıl verelim?” derler.
İzcilik dersleri de paraya dayanan bir olaydır. İçinde izci olma hayalleri kuran bir çocuğun izci yazılamaması da paraya dayanan bir şeydi.
Velhasıl okul açıldı, derler birbir sıralanmaya başladı.
Allah yardımcısı olsun ebeveyinlerin ve çocukların, diyorum.  Kısacası okul masrafları cep yakıyor.