Çok yakında, 12 Mayıs tarihinde ABD başkanı Donald Trump, obama zamanında BMGK 5 daimi üyesi artı Almanya (5p+1 olarak da anılır) ve İran arasında imzalanmış olan ve “NükleerAnlaşma” olarak da bilinen mutabakatla ilgili tarihsel kararını açıklayacak.
Tarihsel dedim çünkü bu anlaşmanın diğer imzacıları olan başta İngiltere ve Fransa, Trump’a yaptıkları çağrılarda, ABD’nin söz konusu anlaşmadan çekilmemesi çağrısı yapıyorlar. Birleşik Kırallık Dışişleri bakanı Washington’a kadar giderek ABD’li mevkidaşına hükümetinin, çekilme olması halinde kaygılarını bizzat anlatma gereğini duydu.
Geçtiğimiz haftalarda Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un da ABD’den geçtiği ve O’nun da bu Başkan Trump’ı , İran’la yapılmış olan nükleer mutabakattan çekilmemeye ikna etmeye çalıştığı da bilinmektedir.
BMGK’nin diğer daimi üyelerinin, Rusya ve Çin’nin de söz konusu İran nükleer anlaşmasının yürürlükte kalması konusunda hemfikir oldukları da açıktır.
ABD’nin söz konusu anlaşmadan çekilmesini tek isteyen hatta ısrarla talep eden ülke komşu ülke İsrail. Tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bölgemizdeki stratejik müttefiklerinden de olan İsrail’in bu tutumunu sonuna kadar da sürdüreceği kesin.
Tüm bu gelişmeler karşısında da İranlı üst düzey yetkililerin sistemli bir şekilde ABD’ne çağrılarda bulunarak, “yapmayın sonra üzülürsünüz, pişman olursunuz” deniliyor.
İran devletinin uzun zamandan beri nükleer madde zenginleştirme programını geliştirerek hatırı sayılır miktarda (nükleer silah üretecek kadar) nükleer yakıt üretmiş olduğu uluslararası uzman kuruluşlarca da vurgulanmaktadır. İran’nın bu nükleer kapasitesini nükleer silah üretmeye yönelik olmasından, kendi güvenliği için ciddi şüpheler duyan İsrail “ebedi ve stratejik müttefiki” olan ABD ile birlikte bunun önüne geçmek için yıllardır büyük çabalar harcamaktadır.
İran’dan gelen resmi açıklamalarda ise, zaten düzenli olarak Beş büyükler ve Almanya’nın düzenli denetiminde olan nükleer programla sadece nükleer santrallerde yakıt olarak kullanılabilecek çalışma ve araştırmalar yapılmaktadır.
Bu tartışmaların öyle görülüyor ki, 12 Mayıs’ta açıklanması beklenen Trump’ın kararından sonra daha da yoğunluk kazanacak. Hele de ABD anılan anlaşmanın altından imzasını çekerse.
Anlattıklarım odak noktasında İran’nın nükleer çalışmalarının bulunduğu doğrudan İsrail’in güvenliği ile bağlantılı görülen bir durum.
Bizlerinde içinde bulunduğu Ortadoğu’da uzlaşılardan fazla, ülkeler arasında karşıtlıkların yaşanmakta olması ve yakın gelecekte bunu ters çevirecek gelişmelerin ufukta görünmemesi bölgemizi her geçen gün daha da ısıtmakta.
Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmelerden tutun, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının işletilmesi ve pazarlanması konusunda, tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin meşru hak ve menfaatlerini tamamen dışlayarak ve Yunanistan’ı da kuyruğuna takarak, bazı bölge ülkeleriyle gerçekleştirdiği ittifaklar da özellikle yaz aylarında bölgemizdeki gerginlikleri artıracak ciddi potansiyeller taşıyor.
Bizler Kıbrıs’ta adanın her yanında yaşayan insanlar olarak aşikardır ki, ne İran nükleer anlaşmasındaki gelişmeleri ne de Irak ve Suriyedeki olayları etkilemekte neredeyse sıfır noktasındayız. Ne var ki, 55 yıllık Kıbrıs sorununda yaşanan tıkanıklıkları ve yine kendi denizlerimizdeki enerji kaynakları konusunda geliştireceğimiz yeni ve adil yaklaşım ve davranışlarla, en azından söz sahipleriyiz, rol sahibiyiz.
Kıbrıs ve Denizlerinde pozitif yönde başarılacak gelişmelerle, yaratılacak uzlaşı ve işbirliği ruhunu, yakın Ortadoğu coğrafyalarına da yansıtabilecek potansiyelimiz hala vardır ve mümkündür.
Başta kendi ülkemi , kendi adamı için, burada yaşayan ve yaşayacak olan insanlar için yola çıkarsak, geçmişte yapılan hataları de tekrarlamamak koşuluyla, bölgemizdeki tüm barış konferanslarının merkezi de olabiliriz. Bunun aksi gelişmeler bölgemizdeki gerginliklere bir kibrit de bizler çakarız sadece.
Artık veryansın ederek yola çıkamayız. Çünkü bundan sonra çıkabilecek yangınları kontrol etmek ve söndürebilmek çok daha zor olacak, sebep olacağı kayıpların arkasından ağlamak da kar etmeyecektir.
Kıbrıslı Türklerin ve Rumların, Türklerin ve Yunanların ortak kollektif akıllarını çok büyük bir tarihsel sorumluluk duyarak, harekete geçirmelerinin tam da zamanıdır.
Cumhurbaşkanı Akıncı, doğru yolda, kendi payına düşeni yapmak için yola çıkmıştır. Bu yolu açmak ve yaşayabilir Birleşik federal, iki toplumlu, siyasal eşitliğe dayalı bir yapıyla sonuçlanacak ortak bir devlete ulaşmak mümkündür.
Ve artık görülmüştür ki, her şey, ne yapılacaksa, ne olacaksa tam bir saydamlık içerisinde tartışılarak yapılacaktır. Fikirleri olan er meydanına çıksın o zaman.