Turizm ve Çevre Bakanı Ünal Üstel’in Ankara ziyareti ve bazı resmi temaslarınde parmak bastığı en önemli husus, ucuz bilet meselesidir.

                Gerçekten uçak biletlerinin ucuzlayacağını umut etmek güzel de, bu projenin veya bu uygulamanın hayata geçirilip geçirilmeyeceğine insan şüphe ile bakar.

                Ada ülkesi olmanın bedelidir esasında uçak biletlerindeki astronomik artışlar.  Bir kara ülkesi olsaydık veya iç hatlarda seyahat etseydik, uçak biletlerinde bu kadar tırmanış olur muydu?

                Anavatan-Yavruvatan ikilisinin coğrafi yapısından elbette ki yararlanmak durumundayız.  Lozan Anlaşmasının imzalanmasının yıl dönümünde her zaman düşünmüşüzdür.

                “Lozan anlaşması ile koskoca Kıbrıs nasıl elden çıkarılır?”

                Bu bir tarihi karardı ve ada halkının gelecekteki yaşantısı, hep bu kararla ilintili olmuştur.

                Şöyle düşünüyorum...

                Lozan Anlaşması ile Kıbrıs elden gitmeseydi ve ada Türkiye’nin bir ili olarak kalsaydı, bugünkü yaşantımız nasıl olacaktı?

                Gerek turizm, gerek eğitim, gerekse sosyal yapılaşma açısından.

                Bugünkü demografik durumumuza baktığımızda da bu soruyu soruyoruz.  Kıbrıs halkının kültürel bakir yapısı değişmeyecekti.  Lakin şartlar ve zemin başka şeyleri de beraberinde getiriyor.

                Yıllardan beri süregelen Kıbrıs açmazı, daha da nice yıllar süreceğe benziyor.  Lakin zaman zaman kendi iç dünyamızdaki isyanlarımız, bize geçmişte yapılan tarihi hataları hatırlatıyor. 

Kıbrıs neden elden çıkartıldı?

                Bugün Türkiye’nin gelişen turizm camiası ve büyük yatırımlar, gerçekten müthiştir ve bütün dünya ülkelerinin aradığı bir ülke olmuştur.

                Tamı tamına on bir yıllık geto hayatımızda ne turizmi bildik, ne de gerçek sanayileşmeyi.

                “Tutuk bir ülke insanı” görüntüsü her zaman hayatımızda olmuştur.

                1974 Mutlu Barış Harekatı ile önümüze konan bir kazan pilav, tıpkı dokuz aylık bir çocuğa “ye” demeye benzer.  Yani bu halk yıllarca aç ve susuz kaldı, ambargolarla cebelleşti ve Harekatla birlikte kendi geleceğini kurdu.  O gelecekte ganimetin bitmeyeceğini düşündük ve sandık.  Ama ganimet zamanı çoktan geçti.

                Zaman zaman kullandığım bir ifade vardır.

                “Kıbrıs gerçekten biz Kıbıs Türklerinin mi?”

                Geçen gün aydın bir arkadaşımla bu konuyu tartışırken, onun da sorusu aynıydı.

                “Kıbrıs gerçekten Kıbrıslıların mı?”

                Harekat, Türkiye’nin Kıbrıs üzerinden stratejik avantajlarını artırmıştır.  O avantajla birlike güneyden gelebilecek tehditlere Kıbrıs, önemli bir basamak teşkil etmiştir.

                Evet o bağlamda bu soruyu sorarken, şu anda Rumların Akdeniz’de yapmakta olduğu doğal gaz aramalarının da bir Lozan hatasının uzantısı olduğunu düşünebiliriz.

                Yani Lozan anlaşması ile Kıbrıs Türkiye’de kalsaydı, şu anda Akdeniz’deki deniz doğal gaz aramaları tümden Türkiye’nin başını ağrıtmayacak nitelikte bir oluşum yaratmış olacaktı.

                Şu anda geçmişte yaşamak istemiyorum.

                Ben ve benim gibi binlerce insan geçmişe değil, geleceğe bakmak istiyor haklı olarak.

                Değişen dünya değerleri ve dünya gerçekleri, hakikaten Türkiye’nin özellikle askeri güç açısından çok önemlidir.

                Bugün Türkiye’ye kafa tutan “cüce Rumlar” o kadarcık boyları ile Türkiye’ye kafa tutarak, “Cesursan gel beni durdur” diyor.

                Yani anlayacağınız bütün yaşantımızın değişimi, maalesef Lozan Anlaşması’ndan kaynaklanıyor ve hala gelecek için çırpınıp duruyoruz.