Son zamanlarda gerek bazı devlet dairelerinde, gerekse bazı özel şirket ve kurumlarda esas paranın başında olan kişilerce bazı yolsuzluklar yapılmaktadır.  Buna tevessül eden kişi veya kişiler, bence devletin denetimcilerini aptal zannediyorlar. Halbuki muhasebeden anlayan, paranın akışını  çok iyi bilen kişi veya görevliler, böyle bir hataya düşmemelidirler.
Hayatımız boyunca pek çok yolsuzluklara tanık olmuştuk.  Mesela bir zamanlar Kıbrıs Türk Erkek Lisesi’nin bir sekreteri, öğrencilerin muhasebeye teslim edilen okul duhuliyelerini iç etmiş ve bir süre sonra o açık meydana çıkmıştı.  O olay, gerçekten utanç verici bir şeydi.  İşin en önemli yanı, para tahsil eden o sekreterin çok saygın bir kişiliği ve çok da köklü bir ailenin fertlerindendi.   Sonuçta o sekereter hem mahkemece suçlu bulundu, hem de parayı ödedi.  Ama sonuçta da utancından bu memleketi terketti.
O zaman okulların denetimini TCM Murakıpları yaparlardı.  Özellikle murakıplar, en ufak açığı affetmezler, parayı iç edenlere kök söktürürledi.
İngiliz döneminde Kıbrıs Cumhuriyeti’nde “Audit Department” dedikleri Murakıplık Dairesi vardı. Yani Denetim Dairesi...
Şimdilerde onun adına  “Sayıştaylık” dediğimiz bir kurum yapıyor bu işi.
Gerçekten son zamanlarda devlet ve kurumlarda paranın başında olan bazı memurlar çok büyük hata işleyerek, paranın sıcak yüzünü görünce gözleri fal taşı gibi açılan kişi veya kişiler, sonunda yakayı ele veriyorlar.
Hani derler ya...
“Paranın yüzü sıcaktır” diye.  
Şu soru geliyor akla!
“Para dost mudur, düşman mıdır?”
Bence para hem dosttur, hem de düşmandır.  Bazı fakir insanlara piyangodan birinci ikramiye çıkınca, parayı nasıl harcayacağını bilmez ve gece hayatının kahramanı olup çıkarlar.  Sonunda da yuvalarını yıkarlar ve parayı da sıfırlarlar.  Esasında o fakirliği ile daha mutluydu o insan.  Ama para, gerçekten herşey değildir, düşünüldüğünde.
Genellikle hayatın akışı içinde paraya sıkışan veya çok büyük bir maddi çıkmaza düşen insanlar, paranın o sıcak yüzünü görünce dayanamazlar ve, “Yahu herşey benim elimde.  Bu paradan şu kadar alayım, şimdilik işimi göreyim, sonra yerine koyarım” derler.  O “Yerine koyma” işi hiçbir zaman gelmez ve hataya düşen memur, bir gün denetçilerin baskınına uğrayınca açık ortaya çıkar.  Sonra da o açık, çorap ipliği gibi sökülür gider ve kocaman bir rakam çıkar ortaya.
Kumara düşkün bazı kişiler de böyle bir hataya düşerler maalesef.  Elinden geçen o kadar büyük paranın bir an için kendisine ait olduğu hissine kapılarak o paradan alıp kumar masalarında sabahlarlar.
Bazı stok sorumluları da giren ve çıkan malların listelerdeki rakamları üzerinde oynayarak türlü oyunlara girerler, sonra da o malları paraya çevirirler.  Ama neticede er veya geç, herşey ortaya çıkar.
Zaten normal hayatını sürdüren basit bir memurun birdenbire lüks bir hayat sürmesi hemen dikkat çeker.  Adam altına bir mercedes çeker, çok şık giyinmeye başlar ve bir de yüzme havuzlu villa yapar.  Ama onun arkasından söz edenler, “Bu değirmenin suyu nereden gelir?” sorusunu sorarlar.
Mesela para işi ile uğraşacak memurları veya sorumluları çok iyi seçmek lazım.  Muhasebe bilgisinden tutun da toplumdaki saygınlığına ve güvenilirliğine kadar herşeyi araştırmak lazım.  Bu bir ölçü mü?  Bence bir yere kadar ölçüdür.  Ondan ötesi can sağlığı.  Veya “Allah’la canı” dediğimiz o vicdan terazisi girer devreye.
“Muhasebe” dedim de birşey geldi aklıma...
Lisenin ticaret bölümünden veya Ticaret Lisesi ile İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nden mezun olanlar muhasebe sistemini çok iyi bilirler.  İngiliz’in bu konudaki “Book-keeping” yani defter tutma sistemi müthiştir.  Hatta İngiliz’in muhasebe eğitimini görenler için, LCC adı altında “London Chamber of Commerce” adlı sınavları vardır. Bu sınavları geçenler bankalarda veya devlet dairelerinde iyi iş bulurlardı.  Tabii ki İngiltere’nin Chartered Accountant sınavları o işin doruğunu getirir.  “Chartered Accountant” ın anlamı en yetkili ve tescilli muhasip demektir.
Şuna getirmek istiyorum sözü!
Şayet para akışı ile uğraşan kişi veya kişiler bilmelidirler ki, her girdinin bir de çıkışı vardır.  İngilizler buna “debit-credit” derler.  Veya Türk muhasebesinde “zimmet-matlûp” derler. Yani “alacak-verecek” anlamında.  O nedenle değil mi ki bankalar günlük mizan çıkartırlar.  Yani İngiliz muhasebesinde “Balance Sheet” dediğimiz her kuruşun girdisi çıktısı ve sonuçta girenle çıkanın eşit bir rakama ulaşması.
İşte o gelen-giden sistemi içinde çalınan parada eksilme olursa, mutlaka ama mutlaka meydana çıkar.  Bu sistemi bilmeyen adam para işi ile uğraşmamalıdır.  Veya üst düzey yetkilileri işe alacakları kişinin muhasebe bilgisine bakmalıdırlar diye düşünüyorum.
Dünkü gazetelerden Kıbrıs’ta yolsuzluk yüzünden yakayı ele veren kişi ve kurumların listesi vardı.  O bir etkileşimdi benim açımdan.  Çok uzun zamandan beri parmak basmak istediğim bir konuydu.  O kabarık “hırsızlık ve çalma” listesini görünce kafamda şimşekler çakmıştı.
İşte o nedenle bu konuya değiniyorum bugünkü yazımda.  Maalesef resmi dairelerde paraları iç eden bazı memurlar hem hüküm giyerler, hem de dünya kadar çaldıkları paraları devlete iade ederler.
Onların memuriyetlerini kaybetme ile karşı karşıya kalmaları bir yana, iade ettikleri paralar da bir yana.
Onların bir daha elde edemedikleri onurlarıdır acı olan.
İnsanlar onurlarını kaybedince toplum içinde de yürüyemezler.  Hatta kimsenin yüzüne de bakamazlar.  Öyle insanlar olmuştuk ki, yolsuzluk yüzünden memleketi terketmişler ve bir kere daha ülkelerine dönememişlerdir.
Ne diyelim?
Allah kimseyi doğru yoldan şaşırmasın!