KKTC’ye günübirlik resmi ziyarette bulunan Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı ve Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Bakanı Recep Akdağ, “Yapısal Dönüşüm Programı II. Gözden Geçirme Çalışması” toplantısına katıldı ve bu program ve uygulamalarla ilgili görüşlerini belirtip uyardı ve döndü.
Bence bu çalışma çok önemliydi.  En azından bir otokontrol mekanizmasının olduğunu hissettik, Akdağ’ın sözlerinden.
Bugüne kadar gelmiş geçmiş yıllar içinde pek çok “Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Bakan” geldi geçti ve onların uyarı ve destekleri ile ta bugünlere geldik.  Bu işlemler ve bu uyarılar, bir yerde “iş takipçiliği” diye de tanımlayacağımız gel-gitler, mutlak surette bizim iyiliğimiz ve geleceğe daha güzel bakmamız içindir.  O bağlamda Sayın Akdağ’ın sözlerini “Demokles’in kılıcı” misali bir benzetme olarak görmüyor, gerçek anlamda kalkınmamıza yardımcı olmak isteyen bir samimi zat olarak görüyorum.
İsterseniz Recep Akdağ’ın sözlerine şöyle bir göz atalım...
Akdağ ne demiş  bu çalışmalar için?
“KKTC’nin kalkınması yolunda gösterilen çaba, takdire şayandır.  Siyasilere düşen görevler olduğu gibi, teknik heyetlere de görevler düşmektedir. İşi bürokrasinin çarkına terk edersek, işler yürümez.  ‘Ben işimi yaptım, karşı taraf yapmadı’ çıkmazı karşımıza çıkabilir.”
Sayın Akdağ’ın bu sözleri bana biraz da öğrenci-öğretmen ilişkisini hatırlattı.  Gerçekten olaya iyi gözle ve iyi niyetle bakmak lazım, ne kadar da öğrenci-öğretmen ilişkisine benzetsek sözlerini.
Gerçekçi olmak gerekirse, bürokrasimiz galiba biraz ağır çalışıyor.  Vatandaştan da sık sık bu şikayeleri alıyoruz zaten.  O nedenle Akdağ uyarıyor.  “Bürokrasiye takılmadan yolunuza devam ediniz” diyor.
Recep Akdağ’ın şu sözleri, gereçeği ortaya koyuyor bence...
“Hızlı hareket eden, çözüm odaklı, ekonomiyi iyileştirerek refahı artırmak bir yapı hedeflemek gerekmektedir.  Ekonomik program anlaşmasının amacı budur.”
O çalışma içinde Sayın Akdağ’ın esas vurgu yapmak istediği husus şuydu:
“78 faaliyetten 10 faaliyet tamamlanmıştır. Bunlar tamamlanması gerek, ancak sadece 10’unu tamamladığımız işler.  22 faaliyette ilerleme sağlamışız.Bu, istediğimiz şey değildir. Mesafe almışız ama çok daha hızlı ve etkin bir şekilde ilerlememiz gerekiyor.”
Akdağ’ın uyarıları sanırım biraz rahatsızlık yaratmış olacak ki, Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, bir açıklama yapma ihtiyacı duydu.  Bakınız Denktaş’ın verdiği yanıta:
“5 gündür devam eden değerlendirme toplantıları sonunda bir rapor ortaya çıkacaktır.  Görüştüğüm bürokratlarda müthiş bir motivasyon gözlemledim.  Belli ki ekip iyi çalışmış.  Önümüzdeki kısa dönemde hep programda olan,  hem de ortaya çıkacak sorunların hakkından geleceğimize inanıyorum.”
Serdar Denktaş bu açıklamaları neden yaptı veya Akdağ’a yanıt niteliğinde söyledi:
Bence bu çalışma sürecinde eksiler artılar ortaya kondukça, gerçek tablo ortaya çıkacak ve her iki taraf da arzulanan çalışmanın ne şekil alacağını görecektir.  Bir yerde Serdar Denktaş “Sayın Bakan hele bir bekleyip görün bakalım sonun nasıl olacağını” dercesine uyarıda bulunmuş veya bilgi vermiştir.
Sanırım Akdağ’ın uyarıları ve Serdar Denktaş’ın açıklamaları, çalışmalara bir motivasyon ve hız getirecektir.
Dedim ya... Bu ve buna benzer toplantı ve görüşler ters algılanmaması gereken temaslardır.  Elbette insanlar konuşa konuşa bir yerlere varacaktır.  Akdağ’ın uyarma hakkı var.  Çünkü parayı onlar veriyor, düdüğü biz çalıyoruz.
Gerçek anlamda bu çalışmanın sonucu bir süre sonra belli olacak.  Ve Serdar Dentktaş da yeni bir açıklama yapacak.
Mesela Türkiye suyunun fiyatlandırılması hususunda ne kadar sürtüşmelerimiz ve olumsuzluklarımız olmuştu.  O zaman da bazı etkili ve uyarıcı sözler söylendi ama sonunda herşey arkada kaldı.
Bazen şöyle derim, 1974 Harekatı’ndan sonra içine düştüğümüz ganimet hazinesi için.
“9 aylık bir çocuğun önüne bir kazan pilav koyunuz ve ona ye, deyiniz bakalım o pilavi bitirebilir mi?”
Bu sözlerim esasında o dönem içindi.  Ama o ganimet furyasının, devletçilik oyununun, bürokrasi çarkının üzerinden tam 43 yıl geçti ve Anavatan heyetleri geldi gitti.  Bakanlar geldi gitti, uyarılar yaptı ve biz biçimlendik.
Bunlar olacak diyorum.  Gerek Akdağ’ın, gerekse Serdar Denktaş’ın iyi niyetlerinden zerrece şüphem yoktur.  Önemli olan doğruyu bulmak veya geç kalmışlığı belirleyip sorunu çözerek, geleceğe umutla bakmaktır.