Uzun zamandan beri kafamda şekillenen bir araştırmam vardır.  O da, “Rumların İtirafları” adlı kitabımdır.  Böyle bir kitaba hayat vermemin amacı, Kıbrıs Türkleri’nin neden onurlu bir savaş verdiğini ve hala vermekte olduğunu dünyanın gözüne sokmak içindir.

            Bakınız EOKA’nın sözde son kahramanları ve son katilleri, EOKA’nın tetikçileri 80’li yaşlardaki Neoptomelos Leftis ile Athos Petridis, çıkmış oldukları  Omega televizyon kanalında nasıl itiraflarda bulunmuşlar.  Bu itiraflarını herkesin okuması ve ibret alması gerekir.  Hatta “barış havarisi” kesilenlerin daha da iyice düşünmeleri lazım, bu sözlerden sonra.

            Bu iki EOKA’cı katilin 1964’ten başlayarak farklı zamanlarda 68 Türkü kurşunlayıp öldürdüklerini övünerek itiraf etmeleri, insanlık için tam bir utanç vesilesidir.

            Bu iki katil televizyon  programında neler dememişler ki...

            “Türklerin vurduğu her bir Rum’a karşı 10 Türk canı aldık.”

            Terör örgütü EOKA’nın azılı militanı, Nikos Samson liderliğindeki gruba mensup olduklarını söylüyor şu katiller.

            Katil Neoptomelos Leftis Türkleri öldürme nedenlerini şöyle açıklıyor, kendince.

            “1964 yılında Gazimağusa kentinde Türk mevzilerini belirlemeye çalışan iki Yunan subayı ve bir Rum polisinin öldürülmesinin ardından emir gelmişti.  Her bir Rum canı için 10 Türkün öldürülmesi emriydi bize gelen.  Yaklaşık 500 kişilik bir güçtük. Nitekim öyle de oldu zaten.  Bana hala öldürdüğümüz 68 Türkü ve mezar yerlerini soruyorlar.  Nerede bulacaksınız ki, o kadar zaman geçmiş...”

            Katil Athos Petridis de işledikleri cinayetlerden bir bölümünü detay vererek şöyle anlatmış öğünerek:

            “Biz Eğlence köyü yakınlarında Lefkoşa Rum kesimi yakınında (Lefkoşa Rum kesimi yakınında bir köy) yola çıkıyorduk.  Geçen araçları durduruyorduk.  Türkler büyük arabalar ve otobüslerle seyahat ediyorlardı.  Araçların içindeki Türkleri indiriyor, önce paralarını alıyorduk.  Sonra silahla vuruyor, şişliyor ve çukurlara atıyorduk.  Başpiskopos (dönemin Rum devlet başkanı Başpiskopos Makarios) yaptıklarımızı duyunca çok sevinmişti.”

            Elbette Makarios Türklerin öldürülmesine sevinecek ve gülecekti.  Onun bu tavırlarını çok gördük ve belgeledik geçmişti.  Bu cinayetleri işleyen bu caniler, insan olamazlar.  Hayvandan da beter, acımasız vahşi hayvanlardan bile cani olmalılar.

            Ben eminim ki, bu canilerin katlettiği kardeşlerimizin bütün yakınları hala kayıplarını ve kayıplarının kemiklerini arıyorlar. Babasız büyüyen o çoklar babaların meçhulden gelmesini bekliyorlar hatta.  Ama onlar, bu caniler yüzünden evlerine dönemediler. Allah katında bu vicdansızlık ve bu cinayetler kabul görür mü görmez elbette.  Bu iki katilden türeyen yeni nesillerin nasıl bir fanatiklik içinde hayatın içinde olabileceklerini tahmin etmek zor değildir. 

            Madem bu iki katil televizyonlara çıkarak 68 Türkü nasıl öldürdükleri, nasıl şişlediklerini ve cesetlerini bir yere gömdüklerini soğukkanlılıkla itiraf edebiliyorlar, bu onlar için bir övünç ve bir kahramanlık vesilesi olsa gerek. O bağlamda kim bilir bu efendiler kaç kez anlatmışlardır çocuklarına ve torunlarına işledikleri cinayetleri.

            İşte bu iki katil ve daha nice fanatikler yüzünden Kıbrıs bu hallere geldi.  Bunlar yüzünden ada kana bulandı.  Bunlar yüzünden Türk-Rum dostluğu yıkıldı.  Binlerce Türk ve Rum evlerinden yerlerinden, bunlar yüzünden göçtüler.  Yani fanatiklikleri ve acımasızlıkları yüzünden. 

            Şimdi anladınız mı Kıbrıs davası neden çözülmez?  Çözülmez, çünkü hala içlerinde Türk düşmanlığı ve ENOSİS hayalleri vardır.

            1963 olaylarından 1974’e kadar geçen on bir yıllık süre zarfında tek bir kayıp Türkün mezarına ve kemiklerine ulaşılamamıştır. Neden?  Çünkü Rumların kayıp sorunları yoktu.  Bakmayın siz bu iki alçak gavurun söylemelerine... Bakmayın Türklerin Gazimağusa’da Türk mevzilerini belirlemeye çalışan Yunanlı ve bir polisi Türkler öldürdü demelerine.  Şayet öldürmüşse Türkler bu alçakları, haklıymışlar demek.  Her zaman savaş kuralıdır.  Düşman mevzilerinin yerini belirlersiniz ama yakayı ele verince canınızdan olursunuz.

Bu olayı esasında Gazimağusa’nın eski komutanlarına sormak lazım. Yine de bu Yunanlı ve Kıbrıs polisinin öldürülmelerinin bedeli 68 Türkün canı olmamalıydı.

            Rumlar kendi kayıpları ile nasıl yüzleştiler?

            Biz Türkler hiçbir zaman masum Rumları öldürmedik.  Savaş esnasında Türk askeri ile karşı karşıya kalıp de durmaksızın kurşun sıkan Rumlar, o savaşta hayatlarını kaybetmişlerdir.  Yani onların kayıpları, savaştan kaynaklanan kayıplardır.  Lakin gerçek anlamda Kayıp Şahıslar Komitesi, 1974 savaşından sonra harekete geçmiş ve kayıplar aranmaya başlamıştır.  Nitekim kayıplar konusu iki tarafı da ilgilendirdiğindendi ki, artık toprak altından kayıpların kemikleri çıkmaya başlamıştır.  Lakin bu iki katilin öldürdüğü 68 kardeşimizin hala kemileri bulunamamıştır.

            İnsan acılara sevinmez. Lakin Makarios bunların işledikleri cinayetlerden ötürü çok sevinmiş söylediklerine göre.

            İşte bu millet, öyle bir millettir.  Kıbrıs sorununun neden bugüne kadar çözümlenmediğini de anladınız mı?

            Fakat KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın onlara verdiği yanıt çok anlamlı ve çok da gerçekçidir.

            Ersin Tatar ne demiş Hürriyet Gazetesi’ne şu alçak gavurların itirafları üzerine...

            “Genç ve yeni nesil,  Rumların da kin, nefret ve intikam duyguları ile büyümektedir.  Rumların bu zihniyeti hiçbir zaman değişmedi.  Fırsat bulsalar, eminim yine saldırırlar.  Lakin Türk askerinden korkuyorlar.  Türkiye’nin garantörlüğünü sona erdirip adadaki Türk askerinin adadan gitmesini istiyorlar.  Bu nedenle Kıbrıs’ta iki ayrı devlet ve egemenlik temelinde çözüm istiyoruz.  Güvenliğimiz bizim için çok önemlidir.”

            Yine iki siyasinin sözlerine parmak basayım diyorum...

            Bir zamanların İçişleri Bakanı Papapetrou şöyle demişti:

            “Biz Türkleri tam on bir yıl gettolarda yaşamaya mahkum ettik ve tüm insan haklarından mahrum bıraktık.  Bizim insan haklarından söz etmeye hakkımız yoktur.”

            Yine Rumların eski Dışişleri Bakanı Markulli’nin şu sözleri var, Taşkent’te katledilen 65 şehidimizin cenaze törenindeki etkileşimlerinden.  Bakınız ne demişti Bayan Markulli...

            “Biz, Türklere çok acılar verdik.  Çok insan öldürdük.  Bizim Türklere bir özür borcumuz vardır.”

            İşte bütün gerçekler bir kez daha gözlerinizin önündedir beyler.

            Bu iki katilin yıllar sonra televizyondaki itirafları ve cinayetleri de.  Yeniden Rumlarla içiçe, kendinizce kardeşçe (!)  yaşamayı göze alır mısınız?

            Haydi “barış havarileri” Rumlarla dost ve kardeş gibi yaşamayı istemeye devam ediniz.  Yine Rum liderliğini eleştirmekten kaçınınız.  Kendi davamızı baltalamaya devam ediniz.  Böyle dostluk yerin dibine batsın.

            O zaman alınız  merhum Denktaş’ın Girit Türkleri’nin başına gelenleri anlatan kitabını okuyunuz  ve akibetlerini öğreniniz.  İşte bu millet öyle alçak bir millettir ki, Türk kelimesini duymak bile onları rahatsız ediyor.

            Demek söyleyen doğru söylemiş.

            “Türk’ün dostu, yine Türktür” diye...

            Özetle, şu Rum katillerin yıllar sonrasındaki itirafları bize bir kez daha gerçek yolumuzu göstermiştir.