Her zaman dile getirdiğimiz bir söz vardır...
“Dünya ve dengeler devamlı değişiyor!”
Gerçek değil mi?  Bir zamanlar Rusya’yı “öcü” gibi görürdü Türk siyasileri ve Türk halkı.  Hatta orada yüksek tahsil yapanlar, komünizmle damgalanırdı.  Belki ideolojik anlamda farklılıklar ve doğu-batı politik çatışmasında çok katı inançlar ve idealler vardı.  İşte o katılık zaman içinde yumuşak bir geçişle dostluğa doğru yol aldı ve Türk insanı Ruslara, Ruslar da Türklere kucak açtılar.
O sözü burada da kullanma ihtiyacı duyuyorum!
“Neden savaşıyoruz ve dünyada neyi paylaşamıyoruz?”
Evet savaşlar insanların hayatlarını mahveder.  Lakin zorunlu savaşlarla elde edilen özgürlükleri bütün savaşlardan ayır  mak gerek.
Sözümü buna getireceğim...
Rumlar İsrail, İtalya ve Yunanistan’ın da dahil olduğu Kıbrıs sularında doğal gaz aramalarına girişti.  Hem de hiç Türkiye’yi ve Türk insanını takmadan.  İşte o takmamanın bir tezahürü olarak Türkiye harekete geçti.  Bakınız Türkiye Dışişleri Bakanlığı sözcüsü bu durumu nasıl açıklıyor.
“Kıbrıs adasındaki kaynaklar iki tarafa aittir.  KKTC’nin Türk Petrollerine verdiği ruhsat sahalarında faaliyete başlanacaktır.”
İşte resim belli oluyor.
Artık Türkiye de Kıbrıs sularında doğal gaz aramalarına girişiyor.  Ve işin ilginç yanı, Rumlar bu doğal gazı, çok büyük bir maliyetle Türkiye üzerinden değil, Yunanistan üzerinden batıya taşımayı hedefliyor.
Burada bir kıyaslama yapmak istedim.  Koskoca Rusya, doğudan batıya aktarılacak doğal gazını, Türkiye ile yapılan anlaşma çerçevesinde İstanbul üzerinden veriyor. Yapılan proje ile ilgili açıklamalardan, Rusya’nın Anapa noktasından  Karadeniz altına döşenen 930 km uzunlukta iki boru hattının İstanbul-Kıyıköy noktasına ulaştığını öğrendik. 
 Hal böyle iken, Rumlar o cüce boyları ile orada atıp tutuyorlar.  
On bir yıllık getto hayatına bizleri mahkum eden Rumlar, kendi hatalarının kurbanı olmuş ve bu ada ikiye bölünmüştür.  Yedikleri tokatların acısını unutmuş gibi bir görünüm arzediyorlar.
Yani ifade etmek gerekirse, hiç de şaşmamak lazım, yarın şu doğal gaz meselesi yüzünden Kıbrıs’ta yeni bir savaş yaşanırsa.
Neden olmasın?
Rumlar yine efelenmeye devam ediyorlar ve Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm için kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Bereket versin ki, Anavatanımız bize soluık veriyor, hayat veriyor, özgürlük ve güç veriyor.  Türkiye olmasa biz burada Rumların bu acımasızlığı karşısında durabilir miydik?  Duramazdık elbette.  O nedenle Anavatan-Yavruvatan bütünlüğü ile yolumuza ve geleceğimize doğru yol alıyoruz.
Bazen de kullandığım amiyane bir söz vardır.
“Şu Rum milleti aptaldır, kördür” derim.
Adamlar sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” etiketi ile hem AB’ye girdiler, hem de bütün dünyanı aldatmaya devam ediyorlar.  Aldatsınlar canım.  Elbet bir gün bu aldatmanın da bedelini ödeyeceklerdir.
O BÜYÜK TÜRKİYE dediğimiz Anavatanımız bugün dünyanın ikinci büyük gücü olan Rusya ile ticari ve yatırım projelerine imza atıyor, dostluklar pekiştiriyor ve doğuya göz kırpmaya devam ediyor.  Bir diğer değişle, bir kapı kapanır, bir başka kapı açılır.
Türkiye’nin devasa adımlarla dünyanın gözü önünde büyümeye devam ediyor olmasının ayak darbeleri ta beyinlere kadar vuruyor.
İşte o bağlamda Türkiye-Rusya dostluğu ve yatırım ortaklığı ile cüce Rumların yatırım ve efelenmelerini kıyaslamak istedim.  Haksız değil miyiz?  Adamlar hala “En büyük benim, en güçlü benim” havasında Türkleri takmıyor.  
1974 öncesinde de “En büyük benim” diyorlardı.  “Türkiye blöf yapıyor, Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunmaz” diyorlardı.
Şayet geçmiş toplumlararası görüşmelerin derinliğine inerseniz, bütün Cumhurbaşkanlarımızın Kıbrıs sorununun çözümü için canla başla çalıştıklarını ve çözüm ve mutlu bir gelecek için dostluk elini ilk uzatanların onlar olduğunu göreceksiniz.  Dördüncü KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı canını yedi onurlu bir barış için son çıkışları ile. 
 Merhum Denktaş da, Mehmet Ali Talat ve Dr. Derviş Eroğlu da... Ama sonuç, yine Rumların ayak oyunları, yine zamana oynama ve hüsrandı maalesef.
Hele bir Akdeniz’e insin Türk arama gemileri baklım vaziyet ne hal alacak.