Evvelki gün gazetelerde bir bomba haber patlatılmıştı.  O bomba haber, Rum toplumu başkanı Nikos Anastasiadis’in bazı yabancılara “altın pasaport” temini nedeniyle kendisine 300 milyon euro  geldiğini ve bu yüklü parayı Şeyseller’e yolladığına dairdi.  Yapılan açıklamayı yine bir Yunanlı gazeteci yapmış ve bu olayı deşifre etmiş.  Bu haber Hürriyet Gazetesi’nin manşetinden verilmiştir.

            Açıklamanın içeriği de önemlidir.

            Meğer Rumlar, 2014’ten beri beş binden fazla yabancıya AB vatandaşlığı vermiş, bunun karşılığında da 7 milyar eoru doğrudan banka marifetiyle yatırım yapılmış.  Bu durum nedeniyle de AB’nin kulakları çınlasın.

            Bu olayı deşifre eden gazeteci Paraskos, “Anastasiadis, dönemin Yunan Başbakanı Çipras’la Atina’daki bir yemekte, içkiyi fazla kaçırınca, altın pasaportların kendisine 300 milyon euro getirdiğini ve bu parayı bir özel uçakla Şeyseller adasına uçurduğu açıklamasını yaptı.”

            Konu deşifre olunca Anastasiadis bunu inkar etmiş.  Şöyle ki...

            Anastasiadis’i itham eden gazeteciye şöyle bir soru yöneltmiş gazetenin yönetmeni:

            “Deliliniz var mı?”

            Bu olay bana 2010 yılında Turgut Özal’ın en yakın adamları arasında geçen rüşvet konusunu hatırlattı.

            Bilmem kaçınız hatırlayacak Selim Edes’i...

            Selim Edes, Turgut Özal’ın arka çıktığı ünlü bir yatırımcıydı.  Hatta kendisine bizim Karpaz’daki Artemis Otel’un bulunduğu yer verilmişti tatil köyü ve otel yapması için.  Maalesef Selim Edes o projesini gerçekleştiremedi.  Türkiye’ye dönüşünde bankacı Engin Civan’la bir zıtlıkları olmuş ve mahkemeleşmişler.

            O günkü haberler, Selim Edes’in Engin Civan’a rüşvet verdiği yönündeydi. Mahkemede ise, Engin Civan rüşvet verdiğini inkar edince ve “ıspatla” deyince, Selim Edes de sinirlenmiş “Rüşvetin belgesi mi olur a p....venk” deyivermişti.

            İnsan mantıklı düşününce herhalde rüşvetin belgesi olmadığı kanısına varır.

            Bazı insanlar bulundukları mevkiyi kendi çıkarları için kullanırlar.  Anastadiadis de tuttuğu makamı çok iyi kullanmış, anladığımız kadarı ile.  Özellikle kendisi perde arkasında kalır, kızı Elsa da işi bitirirmiş.

            Hani derler ya “Ateş yanmayan yerden duman çımaz” diye.  Gerçekten her rüşvet iddialarının saptandığı veya belgelendiği gibi, bu konu da bir gün belgelenecektir.  Kanıtlanmasa da izi kalacaktır.

            İşin en önemli yanı, gazetecinin iddiaları, Anastadiadis’in sırf kendi çıkarları için Kıbrıs sorununu bitirmediği ve görüşmeleri sabote ettiği, iki devlet tezini savsakladığı yönündedir.  Buna da ekleme yapalım ve “Sayın Guterres kulaklarınız çınlasın” diyoruz BM Genel Sekreteri’ne.

            Demek artık Anastadiadis’in suyu ısındı.  Halk bunu içine sindirebilecek mi?  Bence sindiremeyecek.  Belki de yeni dönemde Anastadiadis aday bile olamayacak.  Çünkü bu iddia, çok ciddi bir iddiadır ve onu bayağı yıpratmıştır.

            Bu ve buna benzer durumlar birçok ülkede vuku bulmuştur.  Kendi makamlarını ve gücünü kullanan bazı başbakan veya Cumhurbaşkanları o makamlarda durdukça vurmuşlar ve dünyanın sahnesine konmuşlardır.  Laki temiz ve dürüst siyasetçileri burada tenzih etmek lazım, merhum Mustafa Çağatay gibi.  Yugoslavya’da bir Çavuşesku vardı bir zamanlar.  Filipinler’de ünlü diktatör Marcos vardı.  Bunlar şimdi nerede?

            Zaman zaman bizim yerli basında buna benzer iddialar ortaya atılsa da bu boyutta bir vurgun gün ışığına çıkartılamamıştır.  Bazılar iskan uygulamasında kıymeti kesilemeyecek değerde mallar almışlar ve köşeyi dönmüşler.

            Hani derler ya... “Bal tutan parmak yalar” diye...  Şimdi Anastasiadis de parmaklarını yalıyor, bal bulaşığını yutmak için.

            Gördünüz mü Kıbrıs meselesi neden bitmez?

            Adam kendi çıkarları uğruna görüşmeleri ve Türk tezlerini bile sabote ediyor ve dünyayı aldatıyor.

            Bu çirkinlikler nereye kadar gidecek?

            Gerek Türk siyasileri, gerek KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, gerekse KKTC Başbakanı Ersan Saner haksız mılar “iki devlet esasına dayalı çözüm” istemekte.

            Velhasıl Anastasiadis’in işi bundan sonra çok zor.  Hem de bayağı zor.  Çünkü saraydan pis kokular gelmeye başladı.