Nihayet Erken Genel Seçimleri de bitti...  Dolayısı ile hem milletvekili adayları, hem de halk bir rahata kavuştu.

            Şu “Rahata kavuşma” kelimelerini birazcık açmakta yarar vardır bence.

            Siyasette hiç “rahata kavuşma” var mı?

            Yoktur bence.  Sadece siyaset şöyle veya böyle birazcık biçim değiştirir.

            Olaya iki türlü bakmaya çalışıyorum seçim sonrasında.

            Birincisi seçimin getirdiği parti içindeki adayların hesaplaşması, ikincisi de en az zararla veya en düşük seviyede bir koalisyonla yeni bir sayfa açılması...

            Her seçim sonrasında bu tür hesaplaşmalar gün yüzüne çıkar.

            “Sen beni kesmiştin, sen bana oy vermemiştin, sen benim siyasi hayatımı kararmışsın” gibi ifadeler ortalarda dolanır durur.

            Tabii ki seçimlerde bu tür tartışmalar olurken, hala daha bazı adayların gönüllerinde siyaset yapmak veya yeniden aday olmak yatarsa, bütün yöneltilecek sözleri sineye çekerek yollarına devam etmeleri gerekir.

            Yani Demirel yöntemi ile “Dün dündür, bugün bugündür” felsefesi ile siyasette yola devam etmek gerekir.

            Kafamda şekillenen diğer husus, gerçekten bütün seçim sürecinde partilerin veya adayların birbirlerine yönelttikleri isnadlara sünger çekmeleri ve konuşulanları unutarak, geleceğe yeni bir sayfa açmalarıdır. Nasıl olsa herşey geride kaldı.

            Bütün siyasi partiler bilmelidirler ki, birbirlerinin yüzlerini sık sık görecekler, sık sık mecliste konuşmalar yapacaklar, hatta karşılıklı fikir çatışmalarına girecekler ama şu beş yıllık zaman içinde bir hayat devam edecek.

            Bütün partilerin temel sloganları, hep “ekonomi” olmuştur.  Bir de “sağlık” konusu.

            Dövizin tırmanışı ülkenin ekonomisini darmadağın ederken, pandeminin de dövizden kaçar yanı yoktur.  Bu iki önemli husus, gerçek anlamda seçimlere malzeme yapılmıştır.

            Bir diğeri de verilen vaadlerdir.  Hani “gençlere istihdam olanakları sağlayacağız” diyenler gibi...

            Turizmi de unutmamak lazım...

            Bu ülkenin bel kemiği, hiç şüphe yok ki turizm ve üniversitelerdir.

            Bu iki sektörün ayakta kalması veya yeniden dirilmesi şarttır.  Çok şeyler söylendi seçim meydanlarında.  Attılar tuttular ama bu iki sektör, yaşanan gerçekler karşısındaki pozisyonlarını korumaya devam ettiler.  Sadece üniversitelerin oldukça bir düzelmesi var.  Yeterli olmasa da pandeminin ilk yılındaki gibi bir durum yok.

            Turizmin geçirdiği sarsıntı sonrasında yeni turizm sezonunun daha iyi olacağını düşünüyorum.  Nasıl olsa bütün dünyanın yaşadığı koronavirüs belası bizim de başımızda.  Ama hayat devam ediyor.  Hayat devam ettiğine göre, aşılanmak suretiyle birşeyler yapılabiliyor.

            Nasıl olsa insanlar da alıştı bu duruma.

            Şu andaki turist sayısının istenen düzeyde olmadığını biliyoruz.  Belki baharda, yeni sezonda güçlü bir tırmanış gerçekleşir.

            Sanırım Türkiye’nin turizm sektörü, yeni pazarlarla şimdilik işi idare ediyor.  Bu da neyi gösteriyor?  Bu da bize, bütün dünyanın şu virüsle yaşamak zorunda olduğunu gösterdi.

            Her ne ise...

            Yine seçimlere dönelim...

            Dün yapılan seçimlerin sonuçları tam olarak kaç günde belli olur, şöyle bir tahminde bulunalım.

            Sanırım ilk sandıklar açılmaya ve dökümler seçim tablolarına işlenmeye başlayınca, az buçuk birşeyler belli oluyor. 

İlk geceden mi?

            İlk geceden tam ve net bir sonuç alınmasa da, ertesi gün aşağı yukarı sonuş %80 belli olmaya başlar.  Kazanacak olan kişiler bile belli olmaya başlar.  Parti içi mühürler, karma oylar ve adayların tercihleridir derken, bilemediniz bu seçimlerin sonuçları, herhalde Çarşamba günü somutlaşacak.

            Daha önce ifade ettiğim gibi... Kim ağlar, kim güler... Elbet birileri kazanacak, birileri kaybedecek.  Önemli olan halkın kazanmasıdır.

            Yarın olası bir koalisyonda iki veya üç uyumlu partinin bir araya gelmesi muhtelemel gibi görünüyor.

            Siyasi etik açısından seçim sürecinde bu konuda yorum yapmak istemedim.  UBP Genel Başkanı Dr. Faiz Sucuoğlu her ne kadar da “İktidar bizim işimiz” dese de, “İstikrar için mühür” dese de, dıştan olaya bakanlar, bu konuda pek iyimsel görünmediler.  Tabii ki ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrar, UBP’nin tek başına iktidara gelmesi ve tek başına hükümet kurmasıdır.  Şayet ısrarcı olursak, millet bize “Siz hayal görüyorsunuz” diyecek.  Yine de UBP’nin tek başına iktidara çok yakın bir sonuç alacağını düşünüyorum.  Ama o da başarıdır bence.

            Olası bir koalisyonda kimler taşına altına koyacak ellerini, üç aşağı, beş yukarı bellidir.

            Her ne ise...  Seçimler bitti, yeni bir sayfa açtık hayatımıza.  Artık geriye değil, ileriye bakmak zorundayız.  Önümüzde bütçenin meclisten geçmesi var, kadük olmuş bazı önemli yasaların meclis gündemine getirilmesi var.  Ama yer şeye rağmen yeni bir sayfa, diyorum...