Günümüzde “Çocuk Onkolojisi alanında birçok çalışmalar yapıldığının’’ altını  çizen Doç. Dr. Kudret Çağlar kanserin tekbir kişinin değil, tüm ailenin hastalığı olduğunu vurguladı. 

KANSER ÇAĞIMIZIN EN CAN SIKICI HASTALIĞI…
Genel anlamda kanser; vücudumuzun çeşitli bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile oluşan 100’den fazla hastalık grubudur. Herkesin bir kanser hikayesi var. Kendisinde değilse de ailesinde veya arkadaş çevresinde. Bu kadar sık görülmeye başlanınca bir taraftan da tıbbi tedavi yöntemleri dışında alternatif tıbbın kapısının da çalındığı bir hastalık oldu.
Çocuk Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Kudret Çağlar’a aklımıza takılan tüm soruları sorduk... 
Çocuklarda kansere yakalanma ve kurtulma oranı nedir? Alternatif tıp dediğimiz bir kavram var bunun için aileler ne yapmalı?  

SİZİ TANIYABİLİR MİYİZ?
Devlet hastanesinde on bir yıl çalıştım. Çocuk Onkolojisi’ni kuran ilk insanım. Eşim Mine Çağlar ile birlikte Kanser Savaş Derneğini kurduk. O dönem  emek verilerek açılan Onkoloji Hastanesi hayata geçmiş durumda, çokta güzel oldu çünkü bayağı bir çaba sarf edildi. Hacettepe Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları mezunuyum, Çocuk Hematoloji ve Onkoloji yaptım ondan sonra da çocuk hastalıkları üzerine Yardımcı Doçent oldum. Bu seferde Kıbrıs sevdası oldu ve Kıbrıs’a geldik. Ben Kıbrıs’a gelmek için gelmedim, Yardımcı Doçentlik yaptıktan sonra bir yurtdışı yapmak gerekiyordu. O zamanın Sağlık Bakanı kanser üzerine bir iş bir şeyler yapmak istiyordu. Sevgili Mustafa Arabacıoğlu (bu arada hiçbir partiye üyeliğim yok, sadece doktor olmayı istiyorum) bizi çağırdı ‘’gelin yurtdışı görevinizi burada yapın’’ diye bir istekte bulundu.

ÜLKEYE PROJE YAPMAK İÇİN GELDİK
Kemal Saraçoğlu  o dönem Türkiye’den bir istekte bulunmuş.  Lösemili Çocuklar Kanserle Savaş Vakfı’nın o zaman ki mütevelli heyeti başkanı sevgili olan Şua Saraçoğlu ile o zaman tanıştık ve vakfı kuruduk. Saraçoğlu’nun çocuğunu kanserle mücadele ederken kaybettik. Kıbrıs’ta bir şeyler yapılması bizi çok duygulandırdı ve ülkeye proje yapmak için geldik, o projemizi de Doçentlik tezi olarak kullandık. 

ÖNCE HASTALAR DEDİK O GÜN BUGÜNDÜR DE BURADA KALDIK BİR YERE GİDEMEDİK
2006 yılında Doçent oldum ve 2007 yılında kaçmayı denedim. Önce hastalar sonra aile… Gerçekten ilk önce hastalar çünkü çok ihtiyaçlı noktada destek verdiğimizi gördük ve onun için o kararı bir türlü veremedik. O gün bugündür mutu bir şekilde buradayız ve işimizi yapmaya çalışıyoruz.
Muhabir: Çocuklarda kansere yakalanma oranı ve bu hastalıktan kurtulma oranı nedir?
Kudret Çağlar: Senin için baştan başlayayım kanser nedir?
Kanser bir hücrenin kontrolsüz bir şekilde üremesidir. Vücudumuzda herhangi bir hücrenin kontrolsüz, aşırı ve kontrol edilemeyen yani kontrolsüz aşırı üremesidir. Hem ürüyor hem de kontrol edilemiyor. Bu da kendi içinde saatli bomba gibi yani kendi pimini kendi çekiyor. 
‘’Bunun sebebi neler?’’ Genetik veya çevresel olan faktörler yani çevresel etkenlerden sigara başta olmak üzere bir kirleticidir, kimyasallar ve bunun gibi yüzlerce sebep sayabilirim sana ama çevresel olarak ortaya çıkar bu kirleticiler, burada yediğimiz içtiğimiz gıdalarında çok etkisi vardır.
Onun için kanserojen olarak söylenen beslenmedir. Beslenmenin kendi içerisinde ki yanlışlıklar da kansere sebebiyet veriyor. Örneğin son dönemdeki fast food alışkanlıkları, glikoz şurupları hatta glikoz şuruplarının içerisinde de yüksek oranda enerji olduğu için bunlarda hem diyabete hem de obeziteye onun arkasında da kansere sebebiyet veriyor. 
Beslenmeyi bir çırpıda geçemem çünkü doğru ve dengeli beslenen insan sayısı da oldukça az bu da hoş bir durum değil. Tabi bu glikoz şuruplarından tutun katkı maddeleri, zirai ilaç kalıntıları, genetiği oynanmış gıdalar yani hepsi birer çevresel zarar.

SİGARA KULLANDIĞIN İÇİN YA SEN KANSERE YAKALANIYORSUN YA DA ÇOCUĞUN YAKALANIYOR
Mesleki mağduriyetler, sanayide çalışan insanlar, kimyasal maddelerin içinde olan insanlar gibi bunlar da kanser etkendir. Tabi sigarayı öne aldım çünkü sigara kontrolsüz içiliyor. Sigaranın ağızdan idrardaki çıkış noktasına kadar her yere zararı var her yeri kanser yapabiliyor. Ağız kanseri, mesane kanseri ama en önemlisi de akciğer kanseri olunabiliyor. Şöyle bir anektod söyleyeyim, örneğin üç kişi sigara içiyor bunların bir tanesi sigaradan kanser oluyor, bir tanesi de sigaradan kalp hastası oluyor, öbür içende genetik olarak çocuğuna lösemi dediğimiz kan kanseri gelişme ihtimalini on üç kat arttırarak verir. Netice de bu zarar ya sende çıkıyor ya da kanser olarak ya da on üç kat artırarak çocuğuna bunu aktarıyor. 

ÇOCUKLARDA KURTULMA ORANI BÜYÜKLERE ORANLA DAHA YÜKSEK 
‘’Çocuğa bu durumda ne oluyor?’’ Genetik riske doyuyor ve kanser olma olasılığı artıyor. Normalde aslında o suç onun değil. Suç ebeveynin ama faturası çocuğa kalıyor. Bunun güzel bir yanı var. Doğa ya da tanrı herhalde genetik yapılar ön planda olduğu için kendi suçu olmadığını düşünmüştür ki çocuklarda kurtulma oranı yetişkinlere oranla daha yüksektir.
Görülme oranı bir milyon çocukta yüz elliyken yetişkinlerde yüz binde yüz ellidir. Hatta şuanda yüz binde yüz elli değil yüz binde iki yüz civarında hatta gelişmiş ülkelerde iki yüz ellilere çıktığı söyleniyor. Anlatmaya çalıştığım teknoloji geliştikçe bizler doğadan ayrıldıkça sanal veya doğal olmayan çevreyle beslenme, kirletici olan doğayla bizim insanımız etkileşiyor.

KANSER KAYIT MERKEZİ OLUŞTURDUK
Kanser Savaş Birimini ilk kurduğumuzda kayıt merkezi de oluşturmuştuk ve kanser kayıt merkezini 2004’e kadar çok iyi bir şekilde koruduk. Eşim Mine Çağlar ile birlikte çok güzel bir çalışma yapmıştık. 2004’te kapılar açılınca tedavi şansı Güneyde de ortaya çıkınca bu kayıtlar tam doğruyu göstermez hale gelmişti.
Şimdi tekrar Sağlık Bakanlığı ve sevgili Nahide hoca ile birlikte Tıp Fakültesinin etkisiyle tekrar başladılar. 2015 yılında bizler ayrıldık şimdi orada yeni arkadaşların eğitimi ile birlikte çok daha güzel bir noktaya taşıdılar. Bugün kayıtlar tekrardan tutuluyor.
Tüm çocuklarda kanserden kurtulma oranı yüzde yetmiş sekiz, yüzde seksen arası ki bu dünyada da aşağı yukarı böyledir. Yüzde yetmiş sekiz başarı oranı ne demek hastalığın hiç görülmeden özürsüz beş yıl olarak hastalığın görülmeden yaşama şansından bahsediyoruz. Kanser tekrarlamadıysa ondan sonra tekrarlama oranı da diğer insanların seviyesine tam inmese bile tekrarlanma ihtimali oldukça düşüyor. 
Erişkinlerde şöyle bir şey var. Kişi kendini koruyabiliyor. Çocuklarda bunu yapamıyorsunuz. Çevresel etkenler önemli değil ama erişkinlerin kendini koruma ihtimali var. Bunlarda sigaradan uzak durarak, yediklerine dikkat ederek, doğal yaşamı sürdürerek, stresle baş etmeyi öğrenerek gibi… Kanser hastalığına yakalanan insanların sigarayı bıraktıkları zaman kurtulma oranı yüzde otuz beşi ya da kırkı hastalığının azalacağını göstermiştir. Bir sigara içilmesin toplumun vaka sayısı yüz elliyse yüz binde direkt yüzde yetmiş beşe düşüyor. Onun için erişkinler istedikleri takdirde kendilerini koruyabilirler.
Erişkinlerde erken tanı imkanı var. Nedir erken tanı çünkü çocuklarda erken tanı yoktur. Aslında çocuklarda yoktur demek yanlıştır. Çocukların erken tanı sistemi yok çünkü çocuklar sıklıkla doktor kontrolünde oldukları için erken çocuk doktorları tarafından tanınabiliyor. Zaten anne ve babalar şikayetleri olduğunda doktora gidiyor doktorda her ihtimali araştırıyor.
Burada ki asıl sorudur, doktora gitmeden panik olup bir sürü gereksiz tetkik yaparlarsa bu da çok tehlikelidir. Örnek veriyorum ‘’ ben bir tomografi çektirdim doktora gittim ama tomografinin sana vereceği zararı düşünmüyor.’’ Her baş ağrısı bir beyin tümörü değildir ama baş ağrısında beyin tomografisi çekeriz doğru ama bazı yan bulgular olduğu zaman tomografi çekilir.

ÇOCUK HEKİMLERİ İLE BİRLİKTE ÇOK İYİ BAĞ KURULDU
Benim söylemeye çalıştığım çocuklarda da bu rutin takiplerde erken tanı olmadığı için çocuklar zaten kontrol altında ve herhangi bir şikayetle doktora gidiyor. Ben ülkemizde çocuklarımızın geç tanı alabileceğini düşünmüyorum. Çünkü hastanede çalışan ünitemiz devam ediyor. Artık çocuk hekimleri ile birlikte çok iyi bir bağ kurulmuştur. 
Çocuklarda erken tanı yoktur, sürekli tetkik yapılması doğru değildir. Erişkinlerde erken tanı sistemi vardır. Erken tanı nedir o da bilinçsizce gidip şunu bunu yapmak değildir. Kişiye uygun, kendi genetik yapısına ailevi yüküne yani kişiye özgü erken tanı sistemleri vardır. Çünkü gereksiz olan her şeyi yapmamak lazım daha doğrusu hatalı da yapmamak lazım çünkü insan için bir yüktür.

‘’HADİ BUGÜN GİDİP MAMOGRAFİ ÇEKİLELİM’’ DEĞİL SAĞLIĞINIZ İÇİN DİSİPLİNLİ OLUN
Örneğin meme kanserine karşı mamografi takibi doğrudur ama yaşı, genetik yükü vardır, sıklığına göre belirlenir ve mamografi ışın olduğu için gerekirse ultrasonla desek vermek gerekir. Benim anlatamaya çalıştığım ‘’hadi bugün gidelim mamografi çekelim kafası değil’’ onunda bir disiplini vardır ve süreklilik istiyor. 
Birçok erişkin insanın arabasının lambası onu servise götürebilir ama insanın kendi lambası olmadığı için kendini hep unutur. Doğal olarak bir sorun çıktığında geç kalınabiliyor. Çünkü erişkinlerde bu olay sinsidir. 

TEDAVİ AŞAMASINA GELMEDEN KANSERİ SAHADA KESMENİZ LAZIM
Tedavi dediğimiz aşamaya gelmeden önce sahada kesebilmek lazım. Sahada dediğimiz olay kişilerin bilinçlenmesi lazım. Yemesini, içmesini, maruziyetlerini ve kendilerine özgü bir tarama sisteminin içinde olduklarının bilmeleri gerekiyor. Ben bunları çok rahatlıkla söylüyorum ve ben hiç sigara içmedim, her gün spor yapıyorum ve çevresel faktörlere karşı dikkat ediyorum. Bazen sebze ve meyvemi kendim üretiyorum. Bunları yaparken kendime özgü kişisel olarak yıllık olarak tarama testlerimi yapıyorum. Bu şekilde bunları yaptığında kansere yakalanmayacaksın diye bir durum yoktur. En azından erken tanınma şansın olacaktır veya çevresel maddelerle kirletilmemiş, çevresel etkileri en aza indirilmiş kişilerde davranış şekli daha iyi olma ihtimali ortaya çıkacaktır. 
Bir kanser türü düşünün kanser hastalıklarıyla ilgili evre bir ise başarı oranı çok yüksek, evre ikiyse bu oran daha düşüyor, üç ve dörtte daha düşüyor. Şimdi bu çocukluk dönemi içinde böyle önemli olan erken tanıyı koymaktır. Bu arada çocuklarda kanser oranı çok olmadığı için kurtulma oranı yüksek ama yetişkinlerde bu durum böyle değil. 

KIBRIS USULÜ İLE ‘’ALAGUDURU’’ MANTIĞINDA OLMAYIN 
Kanserin tedavisi artık çok kolay gelişmiş hücreyi, kanseri hedefleyen tedaviler var. Kemoterapi dediğimiz ilaç tedavisi, radyo terapi değimiz ışın tedavisi ve cerrahi olarak üçü birden kullanılabilir. Bazen nükleer tıpta devreye girebilir, radyoterapinin farklı bir versiyonudur. Ne kadar az evrede yakalarsanız bu tedaviler çok kolay ve ne yazık ki hepsinin yan etkisi var. Bizim burada hep söylediğimiz şey kişi arabanın çizelgesi gibi, arabanın sinyal lambası gibi kendisinin de bir takip halinde olması lazım. Çocuklar içinde panik olup gereksiz yere tetkikte bulunmaması lazım erişkinlerde de yoldan geçiyorum ‘’unuttum ne zaman film çekildiğimi bir daha film çekileyim’’ kafasında olmaması lazım. Kıbrıs usulüyle ‘’alaguduru’’ olmaması lazım bunun anlamı da disiplinsiz, tutarsız bir iş yapma kafasında olmak doğru bir mantık değildir. 

Muhabir: Ailelerin hep bir panik içinde olmaması gerektiğini söylediniz bunun yanında alternatif tıp dediğimiz bir kavram var bunun için aileler ne yapmalı?

ALTERNATİF TIP YOKTUR ‘’TAMAMLAYICI’’ TIP VARDIR
Kudret Çağlar:
Tıbbın alternatifi olmaz.  Alternatif tıp tamamlayıcı tıp olarak kullanılıyor. Çünkü tıp pozitif bir bilimdir ispata dayanır. Bir de tamamlayıcı tıp var henüz ispata dayalı olmayan veya fayda üzerine kurulu ama yan tesirine çok dikkat edilmeyen bir daldır.

TIPTA HİPOGRAT NE DEMİŞ? “ÖNCE ZARAR VERME”
Tıbbın içinde olduğunuzda zarar ve yarar oranı hep bellidir. Zarar vermeden yarar oranını en yükseğe çıkartırsın. Ben size az önce kanser tedavi oranlarının verdim. Aslında biz kanseri yüzde yüz tedavi edebiliriz ama hastayı öldürürsek. Sana zarar vererek kanseri öldürdüm bunun ne anlamı var, hiçbir anlamı yok. Onun için önce zarara sonra faydaya bakarız. Zarar vermeden veya en az zararla bu işi atlatmaya çalışırız.

BİZ HEKİM OLARAK ÖNERİDE BULUNMAK YERİNE ZARARI SORGULUYORUZ
Tamamlayıcı tıpta ise zarara bakılmaz. ‘’Neye bakılır?’’ faydaya bakılır, ‘’fayda ne?’’ şu yöntem fayda vermiştir. Ama biz hekim olarak öneremiyoruz. Çünkü bizim asıl sorumuz zararı nedir? Bizim insanımız bu konuda zarar üzerine hareket etmiyor, yarar üzerine hareket ediyor. Kullandığı maddeler veya bu tamamlayıcı tıpla gidip aldığı maddeler, yöntemler, hekim olmayan çoğu insanın tamamlamaya çalıştığı tamamlayıcı tıbbın içinde kullandığı losyon olsun, gıda katkı maddesi olarak kullanılan ve siz hiç ilaç gibi olan şişede satılanları öğlen yemeğinde yer misiniz?
Burada ne yazık ki sanayi siyasi otoriteyi etkilemiştir. Tarım bakanlığından izin almış gıda katkı maddesi olan maddeleri ben kullanmıyorum. Bunları tükettiğinde şuna buna faydası var diyorlar. Peki bunların zararı nedir?  Herkes diyor ki ‘’ bu doğal ve hiçbir zararı yok.’’ Bende soruyorum o zaman bir şişenin içine girebilmesi için, bir kapsül olabilmesi için bir çok işlemden geçmez mi bu durum tıpkı et ve kıyma gibidir. Nasıl ki bir kıymayı köfte yapabilmen ve köfte kıvamını verebilmek için içine ekmek ya da maydanoz eklersin neticede bir şeylerle onu harmanlarsın. 
Bu gıda katkı maddesi olarak sunulan ve böyle bir tanımın içinde yer alan bu maddeleri hap olarak veya şurup olarak aldığınızda içinde birçok maddede var. Doğal olarak size sunulan maddenin yanında içinde bir çok madde vardır.  Size fayda verebilecek bir olayın peşinde değil zarar vermeyecek bir olayın peşinden koşun. Çünkü zarar verdiği zaman sonrasında bedeli çok ağır olabilir.
Verdiğimiz ilaçlarla kemoterapide çok zarar verebiliyoruz ki 35 yaşında hastanın tiroid bezi zarar görebiliyor. Çocukluk yaşında kanserden kurtaralım derken tiroidini yok ediyoruz. Benim burada söylemek istediğim yan tesiri yani zararı çok iyi bilen bir uzmanlık alnımız var. Çünkü biz yaratıyoruz onun içindir ki insanları da bu şekilde zarara karşı hep uyarıyoruz. 
Burada anlatmaya çalıştığım, biz kansere yakalanan çocuklara ilaç verirken 35 yaşında tiroidini durdurma ihtimalinin bilerek yapıyoruz. Beş yaşındaki çocuğun tedavisini yaparken otuz yıldan sonra sorun ortaya çıkıyor. Peki tamamlayıcı tıpta aldığınız her şeyin otuz yıl sonra gelmeyeceği ne malum.

BİLİMİN IŞIĞI İÇİNDE KALIN
 İkinci durum daha var. ‘’ben otuz yaşındayım otuz yıl sonra atmış yaşında olacağım, ne olacak ki benim başıma gelen’’ bu mantıkta haklı olabilir. Bende şöyle söylüyorum ‘’otuz yaşınızdasınız ama aldığınız ilaçların üreme organınıza bir yan tesir edip çocuğunuza aktarıp onun kanser riskiyle yüz yüze getirmeyeceğiniz ne malum.’’ Bu yüzden kullanmaya çalıştığınız maddelerin neye sebebiyet vereceğini bilin. Benim hep söylediğim bir şey vardır ‘’bilimin ışığı içinde kalın.’’ 

TAMAMLAYICI TIP KONROLSÜZ BÜYÜYOR VE BİR KURUM TARAFINDAN DENETLENMİYOR
Bilim ışığının içinde aydınlanalım bilim bize doğruyu söylüyor. Tabi tıbbın bittiği durumlarda vardır. Kanser hastalarında beli bir yerde tıp biter, ne yazık ki tıp çare olmayabilir, özellikle hastalığın en son aşamasında bilim durabilir. Böyle durumlarda ben insanların tamamlayıcı tıbba yönelmesine saygı gösteririm. Çünkü tıp bitmiştir, zararı ne olursa olsun yaşamda kalmak için bir arayış içerisine girmeleri mümkün olabilir. Buna herhangi bir yorum getirmem bazen oluyor ama orada da şöyle bir şey var. Tamamlayıcı tıp kontrolsüz ve bir kurum tarafından denetlenmiyor, herhangi bir kurallara tabi değil. Kuralsız bir yerde ticaret dönüyor. Zaten umudu tükenmek üzere bir durum var karşınızda tıp bitmiş ve bir tarafta kontrolsüz tamamlayıcı bir tıp var, bunu uygulayanın niyetinin kötü olması durumu var ve ticaret olarak ortaya çıkma durumu var. Umut arayan insanın ticari manada büyük kayıplara sebebiyet verebiliyor. Biz hekimler olarak böyle bir noktaya ne vicdanımız kaldırır nede bunun vuku bulmasına göz yumar böyle bir şeyin yapılmasına biz şiddetle karşıyız.
Haber ve Fotoğraf: Esengül Aykaç
VATAN ÖZEL

Editör: Mehmet Kasimoglu