‘Etimden et keser yerim de kasaba minnet etmem’ diye bir sözü damıtıp getirmişti anne babalarımız hayatın öz suyu olarak.

 Döverdi anne babalarımız evlâtlarını, günün gelişmelerinden hareketle, bunu suç ve ayıp olarak da niteleyebilirsiniz ama ne suçtu ne de ayıp. Gün öyle gerektiriyordu ve öyle oluyordu.

‘Hafif tertip girişirdi anne babalar ve girişirken de çoğu zaman şöyle derlerdi ‘ kalırsan el beğensin, ölürsen yer beğensin’ bu sözü de unuttuk.

 Unuttuğumuz içindir ki dünümüzü,  günümüzde eller bizi beğenmiyor, neden mi, biz kendimizi beğenmiyor hep başkalarına, hep paralılara daha çok paralılara özeniyoruz da ondan.

 Sen kendini kendine beğendirecek şekilde olduramıyorsan, kim seni niye beğensin, niye tanısın, neden saygı duysun.

Babaları anneleri hata nene dedeleri, büyük büyük nenelerinin dedelerinin yüz yılı aşkın yaşama direncinden, kendi olma ısrarından UTANAN, utanması için hiçbir sebep yokken sırf Euro ile sterlin dolar ile itibar kazanmak gailesiyle utanan insanı / insanları, kim niye değerli bulsun ki.

Şimdilerde İngiltere’de doktor bilim adamı olan Mustafa Bilgin Camgöz’ün babası, Lokmacı kapısının orda küçük bir kunduracı dükkânı çalıştırıyordu ve Apoel’inden Omonia’sına, AEL’inden Anortahosis’ine AYMA’sına kadar, Türk takımlarını sıralamama gerek var mı bütün futbol takımlarının ‘ TOP POTİNLERİNİ’ o yapardı.

Şimdi ne oldu ne yaptık da bir tane bile zanaatkârımız kalmadı.

Düşüne durun siz.

Ezberiniz batsın.

Bu memleket,  taşı taşın üstüne koyarak, buğdayı arpayı, soğan patatesi, fasulye nohutu, karpuz kavunu, böğrülce ve kabağı bir birine, günleri günlere, elleri ellere ekleyerek ve bir birini sevip sayıp kollayarak, dayanışarak, komşuluk hakkını, tanışlık muhabbetini koruyarak bizim olur ancak.

Aha bu önümüzdeki beş yılın üretim planlamamız deyip de, Ecevit’in, Demirel’in, Özal’ın, Yılmaz’ın, yine Ecevit’in Çiller’in, yine Demirel’in ve Gül’ün ve ve Tayyip’in önüne koyup / tartışıp da saygı görmediğiniz kabul ettirmediğiniz mi oldu.

İşte biz Kıbrıs Türk halkı ve onun devleti olan KKTC olarak, kendimizi yirmi otuz yıl sonra bu noktalara taşıyacağız işte plan projelerimiz diye dilip karşılarına öneri mi sundunuz, da kabul edilmedi.

Özal demiş ki ‘ İstanbul’un bir semti kadar bile değilsiniz boş verin üretimi, ben size maaş gönderirim’ demişse demiş. Mecbur muydunuz kabul etmeye, balıklama atlamaya bu sığ suya.

Ama fakat hatırlamıyorsunuz ki adına ‘eşel mobil’ sistemi denen bu rezil, bu çok maaşlıya çok zam, az maaşlıya az zam, asgari ücretliye nah zam ve özel sektörde çalışanlara da Allah versin diye özetlenebilecek sistem SENDİKALARIN önerisiydi ve sendikalar da hep hep sizin kontrolünüzde oldu. Hani ‘ emek en yüce değerdir’ deyip de emekiçleri umursamayan her klikten sizin.

Ya siz,  millici cephe diye kendini pazarlayanlar siz hiç konuşmayın.

1983 yılında umutla kurulan bu KKTC devleti bu gün bu hale düştüyse bundaki suç ve ayıp oranınız milliyetçi nutuklarınız kadardır.

Yani yüzdeye vurursak yüzde altmışı sizin yüzde otuzu da emekçi diye hot zot edenlerin.

Yüzde yüzü mü.

Bakınız partilerin oy oranlarına. Yüzde kaç kimler, yüzde diğer kaç kimler.

Bu gün başlarsak taşı taşın üstüne koymaya ve sevmeye memleketimizi, on yıl sonra kuruluş törenlerini hak edebiliriz.

Şimdi hak etmiyoruz