Nedense Rumlar Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş ve kutlama törenlerinin gerçekleşmesini 1 Ekim tarihinde yapıyorlar yıllardan beri.  Tuhaf bir durum değil mi?

            Esasında, Londra ve Zürih Anlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gerçek kuruluş tarihi 16 Ağustos 1960’tır.  Ama Rumlar bunu da çarpıtarak bu tarihi, sanki özel birşey yapmışlar gibi 1 Ekim’e aldılar.

            Bu Cumhuriyet kurulduğunda bizler henüz lisenin son sınıfında bir öğrenciydik.  O zaman da 21 pare top atılmıştı.  O zaman da görkemli törenler yapılmış ve eğlenceler düzenlenmişti.  Sözde kalan Kıbrıs Cumhuriyeti bugün tam 61 yaşında.  61’den tam üç buçuk yıl sonra Kıbrıs Cumhuriyeti “YARIM KIBRIS”a dönüştü.  Neden?  Bir türlü bu Cumhuriyetin içindeki Türk varlığını hazmedemediler ve ENOSİS hayalleri ile Kıbrıs’ın idari, siyasi ve sosyal biçimini değiştirdiler.  21 Aralık 1963 tarihi itibariyle adada silahlı eyleme girişerek, Türkleri tam on bir yıl gettolara kapadılar ve sözde Cumhuriyetinin tüm olanaklarından mahrum bıraktılar.

            Türkler o günden bugüne kadar Anavatan Türkiye’nin maddi manevi desteği ile buralara kadar geldi.

            Kıbrıs sorunun çözüm aşamasında 1950’li yıllarda İngiliz siyasileri “Kıbrıs taksim edilerek sorun çözümlenmelidir” fikrini ortaya atarak, Kıbrıs gerçeğindeki fiziki bölünmeyi o zamandan talep etmişlerdi.  Türkiye ve Kıbrıs Türkleri bu fikri benimseyince dört elle “TAKSİM” tezine sarılmışlar ve bütün siyaset propaganda ve meydan mitinglerini bunun üzerine bina etmişlerdi.

            Rumlar Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıl dönümünü kutlarlar ama, Türkler de 15 Kasım tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu kutlarlar.

            Alın size bölünmüş bir Kıbrıs.

            Bu coğrafi profil, esasında İngiliz’in ortaya atmış olduğu “Taksim” fikri ile bir görüntü verirken, Kıbrıs anlaşmalarındaki 70:30 paylaşımı da kendiliğinde oluvermiş görüntüsü veriyor.  Tabii ki olası bir anlaşmada şu paylaşım meselesi ve al-ver sorunu sürecinde daha bir derinlemesine tartışılacak.

            Fakat yine kafamı Rumların şu 1 Ekim, Kıbrıs Cumhuriyeti kutlamalarına taktım.  Bunun nedeni açık...

            Geçen yıl pandemi nedeniyle 1 Ekim kutlamaları yapılamamış.  Ama bu yıl, bütün askeri teçhizat ve silahları ile, askerleri ve tankları ile güçlü bir resmi geçit yaptılar.  O resmi geçit esasında, “Türkiye’ye ve Kıbrıs Türkleri gözdağı verme” anlamı taşıyor bence.

            Yani “Siz Kıbrıs’a askeri müdahale edersiniz ama biz de bütün askeri gücümüzle buradayız” imajını vermeye çalışıyorlar.

            Bu da neyi gösteriyor?

            Rumların yeni bir savaş ve yeni bir çatışma için savaş bütçesine çok büyük paralar aktardıklarını ve bu bağlamda devamlı silahlandıklarını gösteriyor.  Öte taraftan ABD de Rumlara Amerika’dan silah alabilecekleri mesajını veriyor.

            Peki...  Diyelim ki Rumlar her geçen yıl daha da silahlanarak, bir güç konumuna geliyorlar...  Diyelim ki askeri teçhizatları ile askerlerini eğitiyorlar.  Ama birşeyi unutuyorlar.  O da Türkiye’nin silah sanayiini, müthiş donanımlı ve kahraman Türk ordusunu, deniz çıkarma gemilerini, İHA’larını ve saymakla bitmeyen silah üretim olanaklarını, Rumların unuttuğunu veya sarfınazar ettiklerini...

            Unutmamak lazım ki, Türk askerinin eğitimi ve olası bir savaştaki performansı, hiçbir ülkenin askerinde yoktur ve olamaz.  Çünkü bir Türk askeri savaşmaya değil, ölmeye gider cepheye.  Atatürk’ün Çanakkale’de askerlerine vermiş olduğu emir gibi.  Atatürk ne demişti o savaşta?

            “Size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum”du.

            Yani “Ölümüne savaşmalısınız.  Kesinlikle bu toprakları almadan dönmeyeceksiniz.  Vatan topraklarını düşmandan arındırmadan cepheden dönemezsiniz” demek istemişti büyük Atatürk.  Dünkü Türk askerinin savaş ve vatanı savunma anlayışı, bugünkü Türk ordusunun büyük Ata’nın o sözüne dayanmaktadır.  O nedenle her savaşta mutlaka başarılı olmuşlar ve büyük zaferlere imza atmışlardır.

            Bunun en yakın kanıtı, 15 Temmuz Makarios darbesinden sonraki 20 Temmuz, Türk çıkarmasındaki başarıda mevcuttur.

            Bırakın Rumlar savaşmak için hazırlık yapsınlar.  Bırakın bu resmi geçitlerde “ENOSİS” nutukları çeksinler.  İşte orada bir yarım Kıbrıs’tan başka birşey yoktur ellerinde.  Bırakın dünya o yarım Kıbrıs’la Rumlara koltuk değneği olmaya devam etsin.

            Kısacası güneyde bir yarım Kıbrıs, kuzeyde bir yarım Kıbrıs vardır.  Ve her ikisinin görüntüsü yan yana iki egemen devlet görüntüsünü belgeler gibi orada duruyor.