Mektup alır mısınız.

Mektubun çağı geçti a yazar, sen çağdışı kalmışsın demeden önce okuyun.

Ya da bu zamanda mektup muhabbeti çekemem deyerek, okumaktan vazgeçip, Mewlâna’dan Aristo’dan, Marx’tan, Lenin’den, Atatürk’ten alıntılarla selfiyi ihmal etmeyin.

Her bir kişinin adına adresine mektup yazılıyor her gün, hem de yüzlerce.

Bahçenizde o ağaç var ya, mektup döşemektedir her gün size, bahçeli evde değil de apartman dairesinde mi yaşıyorsunuz, pencerenizden görünen her ağaç mektuptur size, yaşama ve tabiata dair.

Yanından geçip gittiğiniz her bir taş, bin yılların bilgisinin taşlaşmış mektubundan başka nedir ki eğer gözleriniz taşlaşmamışsa yüreğinizle birlikte.

Dağlar taşlar ağaçlar kuşlar durmaksızın yazıyorlar bize.

Her taş ocağı vurulmuş bir hançerdir böğrümüze diye yazıyorlar.

Kesilen her ağaç hatta kırılan her dal ile biraz biraz ölüyorsunuz diye yazıyorlar.

Çok uzaklarda sandığınız Amazon ormanları, nasıl da ciğerimizin köşesi olduğunu ve giderek artan bir hızla oksijensiz kaldığımızı yazıyorlar.

Kutuplar imdat çığlıkları atıyor adımıza bizim, onu yazıyorlar aşıp kilometreleri.

Karıncalar yazıyor, tavşanlar keklikler, turaçlar kırlangıçlar yazıyor, azaldıkça biz dünyanız yok olmakta diye yazıyorlar.

Sokaklarımız yazıyor bize her gün, sevilmeden sakinleri tarafından geçip giden her günle nasıl da acılar içinde olduklarını yazıyorlar.

İnsan insana bunca yabancılaşmışken, bunca sevgisizlik varken nasıl giderek kötü olduğumuzu görerek bilerek uyarmak için yazıyorlar.

Var mısınız okumaya.

Yoksunuz.

Niye olasınız ki.

Ağaç dediğin kuş dediğin, dağ taş dediğin Amazon kutup dediğin de ne ki.

Ne bankaları var ne örgütleri ne devletleri.

Boş verin.

Dünyayı ve hayatı yağmalamaya talan etmeye devam edin.

Ha bir de bin yıllık turna kuşuna flamingo demeye.