Bundan bir süre önce DAÜ ile ilgili bir yazı yazmış ve Prof. Dr. Abdullah Öztoprak’ın ne kadar değerli ve başarılı bir rektör olduğunu ifade etmiştim. O ifadelerim ve teşhislerim beni yanıltmadı. Nitekim Öztoprak, Üniversite Senatosu’nun 25 Haziran 2014 tarih ve 14/370 sayılı kararı ile oyların %87.94’ünü alarak yeniden rektör seçilmiştir.

“Seçim” dendi mi, ister genel seçimler olsun, ister Cumhurbaşkanlığı, ister yerel seçimler, isterse üniversite rektörlük seçimleri olsun. Bir yerde kurallar gereği bir yarışa girersiniz ve ya kazanırsınız, ya da kaybedersiniz. Hiç de küçümsemeyin rektörlük seçimlerini. Bütün kamuoyunun katılımı ile olmayan bu tür seçimler, kendi kuralları ve kendi ilgililerinin katılımları ile yapılır. Neticede seçim seçimdir. Bu seçime “Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Rektör Adayları Belirleme Yoklaması” derler.

DAÜ Rektörlük seçimlerine; öğretim üyeleri, öğretim görevlileri, okutmanlar, yönetsel personel, işçi personeli ile öğrenci temsilcileri katılır. Bu Bu rektörlük seçimine olan katılım, %80.75 oranında. Lakin en önemlisi nedir bilir misiniz? DAÜ’nün rektörlük seçimine tek aday olarak Prof. Abdullah Öztoprak’ın katılmış olmasıydı. Ve Öztoprak bu seçimde oyların %87.94’ünü alarak yeniden rektör seçilmiş ve güven tazelemiştir.

Rektörlük seçiminde Öztoprak’ın tek aday olması, o üniversitede huzur bulunması demektir. Hizipleşme ve cepheleşmelerin olmadığını gösterir tek adaylık. O bağlamda Öztoprak onurlu ve saygın duruşu ile bu görevi yeniden üstlenmiş oldu.

Tabii ki rektörlük makamı, bir yerde denge makamıdır. Çalışanla okuyanın, öğretim görevlileri ile idari kadro arasında huzurun ve ekonomik yapılanma ve büyüme sürecinin dengelenmesi bağlamında rektörlük makamı çok önemlidir diyorum. Öztoprak, ilk zamandan bugüne kadar hep denge adamı olmuş ve onurlu duruşu ile başarının grafiğini yükseltmiştir.

İnsan böyle değerli insanlarla onur duyar, gururlanır. Geçmişle geleceğin muhasebesini yaptığımızda, ne büyük bir yol katettiğimizi ve bu katedilen yolda ne değerler edindiğimizi de görebiliriz.

Bazen geçmişin basamaklarında dolanırken, o getto hayatımızı ve bizi yok etmek için büyük gayretler sarfeden Rumların acımasızlığını düşünürüm. Hatta cephede bir elinde silahı, diğer elinde kitabı olan genç mücahitlerin gelecek endişesi de geçer aklımdan. O zor yıllarda üniversite çağı gelmiş gençlerin cephe boşluğu doldurulunca, bu kez idare, sırası gelen gençlerimizi Türkiye’ye okumaya gönderirdi.

Bütün sınırların tutulduğu, halkın açık hava hapishanesine hapsedildiği, uçan kuşa geçidin verilmediği o dönemde bir soru sorardı insanlar.

“Gençlerimiz kanat takarak mı gidecekler Türkiye’ye okumaya?”

Bu soruyu sormakta da haklıydılar neticede. Çünkü Lefkoşa veya haspedilmiş diğer bölgelerın sınırları dışına çıkmak demek, kurşunu beynine yemek demekti. Veya elini kolunu sallayarak Rumların kontrolundaki uçak alanına gitmek demek, oradan alınıp meçhul bir yerde öldürülmek ve mezarsız bir insan olarak tarihin tozlu sayfalarına girmek demekti.

İşte o zorluklardır ki bir çıkış yolu bulmuştu idare. Kıbrıs Türk Alayı’nın değiştirme birliği ile genç ve terhis olan mücahit öğrencilere askeri üniforma giydirilerek alay askerlerinin arasına katılma şansı verilmiş ve öylece yüksek öğrenimlerine öyle gidebilmişlerdi.

Dediğim gibi geçmişin zorluklarla dolu hayatımızın basamaklarında bulunurken, 20 Temmuz 1974 gününün bizim kurtuluş günümüz, yani doğum günümüz olduğunu da söyleyebiliriz. O tarih bizim için bir milattı. Ya da bir açılımdı. Gerek ekonomik, gerek demografik, gerek sosyal, gerek kültürel ve gerekse eğitim bakımından bir açılım...

İşte o zor günlerdir bize bu kadar üniversiteyi hayatımıza sokan ve Abdullah Öztoprak ve onun gibi değerleri bize armağan eden.

Rumların hala bir veya iki üniversitesi vardır. Ya bizim... DAÜ ile başlayan, Girne Amerikan Üniversitesi, Yakın Doğu Üniversitesi, Lefke Avrupa Ünivesitesi, ODTÜ,
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi ve daha da yeni açılan üniversiteler...

Konuyu özetleyecek olursak, Doğu Akdeniz Üniversitesi rektörlük seçimi de bizim hayat gerçeğimizin ve dünyaya açılımımızın bir göstergesidir. Sistem ve biçim olarak kendimizi uluslararası öğretim sistemine adapte edişimizin göstergesi...

Çok değerli dost Sayın Prof. Dr. Abdullah Öztoprak’a yeni görevinde başarılar diler, bundan sonraki yaşantısının ve bu önemli öğrenim kurumundaki huzurlu gidişatının güzel geçmesini dilerim...