İnsan yalnız başına nedir ki. Ne değildir ki.

Zaman ve mekânda kuzeye güneye doğu ve batıya, uçlara en uçlara uzanabilen başka canlı var mı ki insandan başka.

İyi de insan,  insan olmaklığını tek başına yaşayamaz ki.

Tek başına en uzağa, en yakına, derinlerin en dibine, yükseklerin arşı alâsına uzanabilen, sevinçte doruklara hüzünde maraza ulaşabilen insanın bu duyguları yaşayabilmesi ve sonuçlandırabilmesi başkalarıyla, çoklukla kalabalıkla halkla milletle olası.

Daha doğumla başlar hatta öncesinde insanın başkaları ile anlam bulması. Anne baba, nene dede, dayı amca, hala teyze, doktor ebe hemşire konu komşu, arkadaş, ev okul, öğrenci öğretmen hepsi ama hepsi başkalarıyla anlam bulan ve başkalarını anlamlandıran  kavramlar yaşama şekilleri.

Ters gelecek çoğuna ilk okuduğunda ve hakkında düşünmeden ve fakar yine de yazıp söylemeliyim.

Nedensiz kalabalıklar partili çoğunluklardan daha çok önemlidir hayat için.

Niye mi, nedensiz kalabalıklarda kalabalığı oluşturanlar kadar gerçek insan vardır ve bu gerçek insanların kendilerine ait düşünceleri söylemleri olması olasıdır ve fakat partili çoğunluk ne kadar çok bireyden oluşursa oluşsun onlar parti tüzel kişiliğine hapsolmuş hem de gönüllü olarak hapsolmuş bir tek tüzel kişilikten ibarettir.

Her hangi bir partiden birden fazla düşünce çıkması olası değildir.

Kimse çıkıp da bizim partide farklı fikirler vardır demesin, derse kendini aldatmış olur ki, bu gerçeklik parti kimyasının özüdür. Parti demek kendini aldatanların tüzelliğinden başka bir şey olmadığı gibi, bizim partide farklı fikirler vardırın altında yatan da bizim partinin içinde bizim fraksiyonumuz vardır ki biz işte o partinin kurşun askeri, plastik bebeği, otur maymun kalk maymunu ya da papağanı kasetiyiz mikrofonuyuz şeklinde anlam bulur.

Bu günkü uygulaması ile tam anlamıyla batı dünyasının sistemi olan ‘ demokrasi’ nin Balkan Dağlarının doğusunda kurumsallaşamaması da işte bu nedenledir.

Bizim buralarda tümü de ‘ demokrasicilik ‘ oynasa da partiler yalnız ve sadece parti başkanlarının iki dudağı arasından çıkan  fikirimsilerin alkışçılarından bayrakçılarından ibarettir.

Hop hop dur bakalım, eğer durum buysa, bu başkanlık, parti başkanlığı sürtüşmeleri, bu delege veya üye kadrolamaları ayak altına konan bu sabun ya da muz kabuğu taktikleri nedir diye soran olursa. Aynaya baksın, baksın ki yaptığının, yapılanların, partiyi ele geçirmek ve ‘ bundan sonra parti benim / biziz’ demek olduğunu görsün, eğer görme ve daha önemli olarak kabullenme yeteneği varsa.

Bir düşünün bakalım adına parti denen bu tüzel kişilikler içinde kendine ait fikirleri olan bir tek kişi bile var mı.