Bu eğitim yılı da sorunlu başladı. Bakanlık - sendika anlaşmazlıkları, geçmiş yıllardaki gibi sürüyor ama o konuda yazacak değilim. Başlıktan da anlaşılacağı gibi KKTC eğitim sisteminin yurttaş yetiştirme yönü üzerinde duracağım.
Bu konuyu yazmaya başlarken Filistin trajedisini mi ele alsam diye tereddüt etmedim değil ancak o konu hakkında o kadar çok şey konuşulup yazılıyor ki! İnanılmaz algı operasyonları olduğu da kesin. Bu bakımdan uzun uzun Filistin’i yazmaktansa, bu aşamada 6 Ekim günü yaptığım sosyal medya paylaşımını sayfama yansıtmakla yetinmeyi uygun buldum. İşte o paylaşımım:
“Filistin’de bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Sivil Filistinliler sürecin tümünde İsrail’in her zaman hedefi iken, Hamas’ın İsrailli sivilleri de hedef alması anlaşılmaz ve akılsızca bir iş! Amma ve lâkin İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki iki buçuk milyona yakın Filistinliyi, dünyanın gözü önünde ve ABD ile Batı’nın şakşakları arasında toptan cezalandırması, öldürdükleri Filistinlerin üçte ikiye yakınının, (büyük çoğunluğu çocuk olmak üzere) çocuk ve kadınlardan oluşması soykırım değil de nedir?” 

***

Gelelim konumuza!
Eğitimle ilgili tartışmalar ve sorunlar bu ülkede hiç bitmedi. Ben de zaman zaman bu sayfada eğitimin KKTC’nin temel sorunlarından biri olduğu görüşünü dile getirdim. Eğitim, yeni kuşakların toplum yaşamında yer alabilmeleri için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım eder, çoğu kez belirleyici olur. İnsanlar bir ülkede ve o ülkeye egemen olan bir devletin yurttaşı olarak yaşarlar. Dolayısıyla eğitim, insanların yurttaş olma bilinci kazanmalarına yardım etmeyi de içerir, içermelidir. Yani bir anlamda eğitim, ülkelerin yurttaş yetiştirmesi hatta üretmesi, yani geleceğini belirlemesidir.
Elbette ki “dünyalı/dünya yurttaşı” yetiştirmek de önemlidir ama kişi önce kendi ülkesinin yurttaşı olmalıdır. Kendi ülkesinin insanı/yurttaşı olarak yetişmeyen kimse, ancak “yarı dünyalı/dünya yurttaşı olabilir.
Amerikan eğitim sistemi ABD, Rus eğitim sistemi Rus, İngiliz eğitim sistemi İngiliz yurttaşı üretir. Japonlara hayranım: Hem tarihin derinliklerinden gelen öz kültürlerini korudular, hem de bilimi, teknolojiyi en iyi kullanan uluslardan biri oldular. Yani Japon eğitim sistemi hem Japon, hem dünyalı insan yetiştiriyor.
KKTC eğitim sisteminin kesinlikle yapmadığı, yapamadığı ya da yapma çabası göstermediği şey, KKTC yurttaşı yetiştirmemesi, üretmemesidir.

***

Peki ama nasıl bir eğitim, nasıl bir öğretim?
Bu sorunun yanıtı, KKTC Anayasası’nın “Öğrenim ve Eğitim Hakkı” başlıklı 59’uncu Madde, (4)’üncü fıkrasına şöyle yansıdı:
“Halkın öğrenim ve eğitim gereksinimlerini sağlama Devletin başta gelen ödevlerindendir.  Devlet, bu ödevini, Atatürk İlkeleri ve Devrimleri doğrultusunda, ulusal kültür ve manevî değerlerle bezenmiş bir muhteva, çağın ve teknolojinin gelişmesine, kişinin ve toplumun istek ve gereksinimlerine yanıt verecek planlı bir şekilde yerine getirir.”
Bu anayasal kurala göre KKTC’de eğitim - öğretim:
-(1) Atatürk İlkeleri ve Devrimleri doğrultusunda olmalıdır.
-(2) Ulusal kültür ve manevî değerlerle bezenmiş bir muhteva taşımalıdır.
-(3) Çağın ve teknolojinin gelişmesine yanıt vermelidir.
-(4) Kişinin ve toplumun istek ve gereksinimlerine yanıt vermelidir.
 Bu dört husustan “ulusal kültür ve manevî değerlerle bezenmiş bir muhteva,” uygulamada genellikle tartışma konusudur.
Kültür, bir toplumun kendine özgü olan ve gelecek kuşaklara aktardıkları maddî manevî her şey, daha yalın bir anlatımla yaşam biçimidir. Tarihî süreç yanında yaşanılan coğrafya ile de bağlantılıdır. Sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümünü de içerir. KKTC Anayasası, “ulusal kültür”den söz eder. Kültür zaten, başka kültürlerle etkileşim içinde de olsa, başka kültürlerden yansımalar da olsa, hatta -özellikle sanat boyutunda- evrensel boyutu da olsa “ulusaldır.”
Kültür ile uygarlık ya da medeniyet kavramları çoğu kez karıştırılır. Oysa medeniyet ya da uygarlık, kültürü de içeren, bir ülke ya da toplumların tüm unsurlarını içine alan geniş bir anlamı olan bir kavramdır. Bir toplumun tüm unsurlarını yani maddî manevî varlıklarını, düşüncelerini, bilimini, sanatını, teknolojisini, canlı türlerini ve ürünlerini kapsar. Bu kavramın içeriği tümüyle eğitimle ilgilidir. Değişik bir anlatımla öğretimle yeni kuşaklara aktarılması gereken içerik taşır.
Çok tartışılan manevî değerler yelpazesi de oldukça geniştir. Ahlâk da manevî değerdir. Maneviyatın yalnız dinle sınırlandırılması yanlıştır çünkü ahlâk, insandaki manevî değerlerin ve davranışların tümüdür. Maddî olmayan kültürel unsurlar genellikle manevî değerdir. Tarih bilincinin ve bu bağlamda Kıbrıs Türk Halkı’nı yıllarca süren efsanevî var oluş savaşımında ayakta tutan ve savaşımını sonuca götüren erdemler/değerler manevî değerdir. Bunları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

-“Kıbrıs Türk kimliği,”
-Ulusal/Toplumsal kimlik, benlik ve kültür bilincinden ödün vermeme;
-“Tehlike durumlarında direnme/savunma refleksi gösterebilme” ve “örgütlenme becerisi,”
-Güçlü toplumsal dayanışma, işbirliği ve imece geleneği,
-Önemli sınıfsal farklılık ve (Akritas Planı’nın uygulamaya konduğu 21 Aralık 1963 sonrasındaki zor yıllarda yöneticiler dahil herkesin eşit ücret alması örneğinde olduğu gibi) ayrıcalıklarının olmaması,
-Atatürk ilke ve devrimlerine inançla ve bilinçli olarak sahip çıkma, bu bağlamda lâikliği yaşam biçimi olarak benimseme,
-Türk Halkı ile Devleti’nin geleceğinin Anavatan Türkiye’nin güvencesinde olduğu bilinci.

 Anayasa’nın 59’uncu Madde, (4)’üncü fıkrası, eğitim ve öğretimin “çağın ve teknolojinin gelişmesine, kişinin ve toplumun istek ve gereksinimlerine” yanıt vermesini de öngörür. Eğitimin, gerek “çağın ve teknolojinin gelişmesine,” gerekse “toplumun istek ve gereksinimlerine” yanıt vermesi konusu geniş olup karar vericilere esnek davranma, eğitimi yaşanan sürece paralel politikalar saptama olanağı verir.  

***

Hiç kuşkusuz “öğretmen,” eğitim - öğretimin odağındadır ve eğitim - öğretimin başarısının temel direklerinden biridir. Ben kendim bir köy ilkokulunda eğitimime başladım. İngiliz Sömürge Yönetimi’nin, Türkiye’den kitap getirilmesine izin verilmemesi nedeniyle özellikle ilkokulu kitapsız okumama karşın, üniversite eğitimi de yapabilmişsem bunda öğretmenlerimin katkısı büyüktür. İlkokuldan üniversiteye tüm öğretmenlerimi hatırlıyorum ama özellikle ikisi hayatıma ciddi biçimde dokundu. 
İlkokul öğretmenim Talat Yurdakul, her sabah, çekmecesinde düzgün biçimde duran -İngiliz sömürgecilerin yasakladığı- Türk Bayrağı’nı çıkarır ve biz öğrencilerine sıra ile bayrağı öptürürdü. Bayrağın ve ulusalcılığın ne olduğunu ben önce o öğretmenimden öğrendim.   
Lisedeki edebiyat öğretmenim Yusuf Ziya Beyzadoğlu ise bana edebiyatı öyle sevdirdi ki, hayatım siyaset ekseninde geçtiği halde edebiyat her zaman yaşamımın önemli bir parçası oldu.
Konu öğretmenlikten açılmışken öğretmenin, eskiden halk nezdinde büyük saygınlığı olduğunu, -özellikle köylerde- “lider-rehber” olarak kabul edildiğini ve halkın tüm sorunlarıyla ilgilendiğini vurgulamam gerekir. Öğretmenlerin özellikle köylerde, saldırılar karşısında Kıbrıs Türkleri’nin direnişini/savunmasını örgütleyen ve devlet boşluğunu dolduran, kısa adı TMT olan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın omurgasını oluşturduğunu da belirtmem gerekir.
Elbette ki günümüzde öğretmen profili değişti. Çağımızda öğretmenin, eğitim ve öğretimin hem ulusal hem evrensel boyutunu içselleştirmiş olması, ayrıca dünyalı da olan KKTC yurttaşı yetiştirme donanımı olmalıdır diye düşünüyorum.

***

Son olarak toplumsal/ulusal belleğin, bir ulusun/toplumun geçmişi ışığında geleceğine yön verdiğini belirtmek isterim. Eğitim, toplumsal/ulusal belleği beslediği gibi kuşaktan kuşağa aktarılmasında da önemli bir etkendir.
Bir toplumun belleksizleşmesi, büyük oranda eğitim sisteminin zaafiyetinden kaynaklanır. Eğitimi bu yönü ile de değerlendirmek gerekir.