Onlar ki, Türk- Rum kardeşliğine inandıklarını söylüyordu, onlar ki, Türklerle, Rumların bir arada yaşayacağını belirtiyordu, bir de gördük ki Türk’e dair ne varsa yok etmişler.
Onlar ki, barışın en büyük savunucusu kesiliyorlardı; bir de baktık ki barış(!) adına Türk’e dair ne varsa yok etmişler.
Onlar ki, yıllar yılı televizyon kanallarından Türklere seslenerek; “Şu köy, bu köy, pırıl, pırıl korunmuş, bakımları üstlenilmiş, eski sakinlerini bekliyor” şeklinde propaganda yaptılar.
Onlar ki, medya kanallarında Türk, Rum kardeşliğinden, muhabbetli dostluklarından dem vurdular.
Bir de gördük ki, “pırıl, pırıl korunmuş, bakımları üstlenilmiş, eski sakinlerini bekleyen” yerleşim yerleri yok edilmiş.
Kardeşlikten, muhabbetten dem vuranların bunları Türk kardeşlerini çok sevdiklerinden(!) yaptıklarını ve muhabbetli dostluğa katkıda bulunduklarını gördük.
*
Kardeşlerini çok sevdiklerinden(!) Türk mezarlıklarını yerle bir ettiler. Türk, Rum kardeşliğine inandıklarından camiyi yıktılar, oto park yaptılar.
Koruma altına aldıklarını söyledikleri Türk evlerini, bahçelerini tamir ve tadil etmediler.
Daha iyi koşullara kavuşturmadılar.
Koruma altına aldıklarını söyledikleri Türk mallarını yıkıp yok ettiler.
Yok etme planının kılıfını Türk, Rum kardeşliği ve dostluğu olarak tezgahladılar.
Bu politikanın adını da, “iki toplumun bir arada yaşama arzusu ve barış istemek(!)” olarak koydular.
Barış sever kardeşler(!), barışa(!) nasıl varılabileceğinin örneğini de Türk izlerini silmekle gösterdiler.
Barış(!) adına 1960 Anayasasının yerinde yeller estirdikleri gibi, Türk mallarının yerinde de yeller estirmişlerdir.
*
Onlar ki, her şeyi Türk Rum kardeşliği ve dostluğu adına yaptıklarını söylüyorlardı. Önce, Türk kardeşlerinin yasal haklarını, sonra kendilerini yok etmeye çalıştılar. Daha sonra da Türk’e dair ne varsa ortadan kaldırmaya başladılar.
Büyük barışseverler, Türk’e dair tüm izleri ortadan kaldırmayı, barışseverlik ve barışın gereği olarak sundular.
Türk Halkının haklarını savunan liderleriyse barışın önünde en büyük engel olarak gördüler.
Barışseverliklerinin kanıtı olarak da toplu mezarlar ile vahşet örneği verdiler.
Türkler ve Türk’e dair ne varsa ortadan kalktığında, barış(!) gelmiş olacaktı. O nedenle barış yolunda yürümeye devam ettiler.
Kıbrıs’a barışın gelmesini, Türkün ortadan kalkmasıyla ve Kıbrıs’ta Elenizmi zafere ulaştırmakla elde edeceklerini sandılar.
Böyle bir barışı da Türk halkının sesini çıkartmadan kabullenmesini ve ağızlarından bal damlayarak anlattıkları yalanlara inanmamızı istediler.
Fakat zaman içerisinde yalana dayalı propagandanın çürüklüğü görüldü, gerçek tüm çıplaklığı ile ortaya serildi.
Halk masal anlatıcılarının masallarından sıyrılarak zaman tünelinden geçmiş ve gerçekleri görmüştür.