Hayvan doğar hayvanlar, bu o kadar nettir ki, at ise yeni doğan, doğumdan hemen sonra kalkar ayakları üstüne yürür hatta koşar.
İnsan insan olarak doğmaz diyeceğim pusuda bekleyenlerin, hah işte yanlışını yakaladık diye sevindirik olacaklarını bilmeme karşın.
İnsan doğum anında insan olmanın potansiyeli ile doğar ve doğum anından başlayarak insanlaşma sürecine girer.
İnsanlaşma süreci yıllar alır ve insan bu sürecin ilk yıllarında daha çok çevresi tarafından yönlendirilir, bu çevre ailedir okuldur konu komşudur sokaktır köydür şehirdir.
Her ne kadar da reşit yaş diye bir kavram varsa ve on sekiz olarak genel kabul görüyorsa da ben reşit olma yaşı konusunda genel kabul gören on sekiz yaşı değil insanın kendi kendine yetmeye başladığı  ortaokul dönemlerini on dört -  on beş yaşlarını baz alırım. ( erken evlilik sonucu çıkaracak olan varsa avucunu yalasın, o konu yasal olarak halledilmiştir ve özellikle kız evlatlarını onlara rağmen ya da onların rızası zorla alınarak evlendirmeye kalkışan aileler varsa da devlet onların yakasına yasal olarak yapışmalı ve cezasını çekmesine öncülük etmelidir. Küçük yaşta evliliklere şu ya da nedenle izin veren devletler devlet olma özelliğini kaybetmeye başlarlar )
Biyolojik yapının tamamlandığı iskeletin oturduğu ve sıranın akli olarak da insan olmanın başlayacağı yaşlardır ortaokul ve sonrası.
İşte tam da bu yaşlarda düşünce ve kültürel gelişim insanın kendi ellerindedir.
İlkokulu bitirmiş bir insanın iyi ile kötü arasında tercih yapabileceğine inanmakla birlikte çevrede neyin iyi neyin kötü kabul edildiğinin de elbette önemi vardır.
Kendi halkını işaret ederek ‘‘ bizden bir şey olmaz, su akar Türk bakar, Müslüman’dan hayır gelmez ’’ diye bar bar bağıran bir çevrede, ailede ve okulda ilk gençliğine doğru yelken açan gençlerin kendilerine güvenmelerini ve iyi güzel doğru şeyler yapmalarını beklemek saf dillik olmaz mı.
Anne babanın okuduğu, eve giren gazete öğrenin gördüğü okul ve evde saatlerce misafir olan BRT de dahil olmak üzere radyo ve tv kanalları, o kanallardan vaaz veren siyaset ve medya erbabı berbat ve hatta berbat ötesi bir Türkçe ile ‘‘ osuruktan devlet, gazoz tabası cumfuriyeti, biz sokaklarımızı temiz dutamayık, gelsin AB ya da Anavatan gaşısın burnumuzu diye ’’ lağım kusarsa çocukluğundan gençliğine kadar çocuğun gencin kafasına,  insan kendini nasıl oldursun.
Annesinin üyesi olduğu sosyal sorumluluk bilmem nesi, örneğin otuz resimlik bir sergi açmak için AB ya da Anavatan elçiliği kapılarına yüz sürmeden hicap duymuyorsa nasıl durabilir ki kendi öz güveni üzerinde gençler.
Kendi ayaklarının kötürüm olduğu şeklinde bir yoz ve rezil beyin yıkama tasalludu altında büyümekte olan genç ne yapabilir ki kendine dair.
( aynı şeyler Türkiye için de geçerli, su akar Türk bakar lâkırdısı Türkiye entelleri tarafından icat edilmiş olup, Türkiye entelleri o icattan sonra bakıp duruyorlar her şeye, dursunlar, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in bir şiiri var DURSUN OĞLU DURMUŞ DURBAK diye.