Siyasetçilerden gelen söylemler hep olumlu.
En başta Cumhurbaşkanı Eroğlu; “Kıbrıs sorunu çok uzadı” diyor ve eklşyor, “yarın ne olacak sorusundan kurtulma zamanı geldi.”
Müzakereci Özersay’ın yaklaşımları ise yapıcı ve empatik çizgide seyrediyor.
Başbakan Erdoğan’ın Obama ile yaptığı telefon görüşmesindeki konulardan bir tanesinin de Kıbrıs meselesi olduğu biliniyor.
Bu görüşmenin hemen ardından Erdoğan Eroğlu’nu arıyor.
Ve herzamanki gibi Kıbrıs meselesinde pozitif ve yapıcı yaklaşımlarını sürdüreceğini söylüyor.
Erdoğan’ın söylemlerinden şüphe duymaya gerek yok.
Kıbrıs konusunda geçmişteki performansı ayinesidir kişinin!bu gün için Türkiye’de Kıbrıs meselesini bitirebilecek tek kişi de o görünüyor.
Kararlıdır Erdğan; bu işi bitirecek.
Dün itibarı ile de çapraz görüşmeler başlıyor.
Türk müzakereci Atina’ya, Rum müzakereci Ankara’ya gidiyor.
İngiliz Yüksek Komiseri, bir soru üzerine verdiği yanıtta, müzakerecileri Londra’ya da beklediklerini söylüyor.
Böylelikle de müzakerecilerin ziyaretleri üçüncü bir boyut daha kazanıyor.
Tüm bunlar güzel ve olumlu gelişmelerdir.
Kimsenin bir şüphesi olmasın; bir çözüme doğru gidilmektedir.
Elbette ki bir müzakere süreci yaşanacaktır.
Ama hemen söyleyeyim bu müzakere süreci geçmiştekiler gibi olmayacaktır.
Mızıkçılık yapmaya kalkan kaybedecektir.
Çünkü bu kez müzakereyi seyreden ve gözleyenler kararlıdır.
Anlaşamadıkları noktada müdahale gelecektir.
Tıpkı ortak açıklamada olduğu gibi.
Snra birşey daha var.
Yerel olsun yada garantörlük seviyesinde olsun, siyasi görüş ve fikirler bağlamında, söylenenler söylenmiştir.
Böyle olunca da bir yığın materyal oluşmuştur.
Bunlardan en çok emek harcanan Annan Planıdır.
Yeni planda da bir çok başlık Annan Planından aynen alınacaktır.
***
Söylemek istediğim esas nedir bilirmisiniz?
Siyasiler yıllardır, on yıllardır, yarım asırdır konuşup durmuşlardır.
Onların sözü bitmiş olmalı.
Şimdi konuşma sırası başkalarında olmalıdır.
Kimlerde mi?
Sivil toplum örgütleri, ticar, ve sanayi kuruluşları çözüme dönük hazırlıklarına ve yeniden şekillenmelerine başlamalıdırlar.
Bana göre meselenin siyasi yönü bitmiştir.
Bundan böyle meseleye sosyal ve ekonomik akıl konmalıdır.
Bu misyon da kurumlarımıza ve sivil toplum örgütlerine düşmektedir.
Şimdiye kadar bir rahatlık içerisinde yayıldık ve bayıldık!
Öyle de bundan sonrası nasıl olacak.
Kamu görevlilerinin tümü bir çözümle gelecek yönetimlerde yer alamayacağına ya da sindirilemeyeceğine göre, dışa düşenleri bizim federe devlet nasıl barındıracak?
Emekçilerin nasıl bir çözüm bulunacak?
Belki de bir geçici süre için, kısa ya da uzun, Türkiye’nin yardımları şart olacak.
Ticaret pastası iki taraf arasında nasıl paylaşılacak?
Turizm ve Sanayi için de bir takım hazırlıkların yapılması gerekecek.
TL’den euro’ya geçiş nasıl yapılacak?
Kısacası dönüşü olmayan bir yola girdik.
Siyasi söylemlerin ötesinde ekonomik konular ön plana çıkacak.
Zaman çalışma zamıdır.
Ve bu çalışma gecikmeden başlatılmalıdır.