Yakın tarihlere kadar, voleybolun yaşamımızda fazla yeri olduğunu düşünmüyorum. En azından benim için öyle idi. İlk gençlik yıllarımda, hemşerimiz Ayten Berkalp’ın Fenerbahçe’de voleybol ile basketbol oynadığını, kaptanlık da yaptığını duyuyorduk ama voleybolun nasıl bir oyun olduğunu bilmiyorduk. Voleybolun nasıl bir oyun olduğunu Namık Kemal Lisesi’nde öğrenecektim.
Bir süre de oynadığım voleybolun, bir gün Kıbrıs Türkleri olarak kolayca atlatamayacağımız bir travmanın parçası olacağını, Kahramanmaraş kaynaklı depremde voleybolcu şampiyon meleklerimizi toptan yitireceğimizi nereden bilebilirdik? Bu konuda bir çalışma/araştırma yapıldı mı bilmiyorum ama bir kavram olarak “voleybol”un, Şampiyon Meleklerimiz’le bağlantılı travmanın bir sonucu olarak, Kıbrıs Türkleri’nim belleğine çok yaygın bir algı olarak yerleştiğini düşünüyorum.
Ne karar ilginçtir ki Şampiyon Melekler’imizden kaynaklanan travmayı tam atlatmadan “voleybol,” bu kez karşımıza inanılması zor bir sevinç, mutluluk, heyecan ve coşku kaynağı olarak çıktı. Son birkaç ayda, peş peşe büyük başarılara imza atan Türk Kadın Milli Voleybol Takımı’ndan, “nam-ı diğer”le “Filenin Sultanları”ndan söz ediyorum.
Elbette ki işin “büyüklüğü” salt şampiyonluklardan kaynaklanmıyor. Başarıların Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılında gelmesi, başaranların kendilerini “Atatürk’ün kızları” olarak niteleyen ve “bilinen” çevrelerce “linç edilmeye” çalışılan Cumhuriyet kadınları olması, olaya bambaşka bir anlam bu bağlamda tarihsellik ve simgesellik de katıyor. Takım kaptanı Eda Erdem’in söyledikleri ise, başarının tarihsellik ve simgeselliğini daha da yücelere çıkardı. Her okuduğumda gözlerimi yaşartan o sözler şöyle:
"Atatürk’ün sporcu kızları, ülkesi adına kazandıkları başarıyı pazarlık konusu yapmaz. Ne prim ister, ne de başka özel bir şey. 85 milyona yaşattığımız mutluluk bize yeter.”
***
İnternette dolaşan Eda Erdem’in konuşmasının öyküsünü, değerli dostum Ahmet Tolgay’ın “GÜNCEL ALINTI” başlığı altında yaptığı sosyal medya paylaşımından aktarıyorum:
"Yer Belçika’nın başkenti Brüksel. Yani AB’nin merkezi! Voleybol Federasyon Başkanı Mehmet Akif Üstündağ, ekibi ve diğer görevliler salonda. Antrenör Daniele Santarelli ve şampiyon sporcular da hazır.
Başkan, ‘Şampiyonluk için ne versek az. Prim olur, başka bir şey olur. Tüm özel isteklerinizi yerine getireceğiz. Salonda işiniz bitti. Şimdi söz sırası sizde’ dedi..
Önce İtalyan hoca söz aldı. ‘Bu konuda konuşması gereken oyuncularım..’ diyerek sözü Kaptan Eda Erdem’e bıraktı.
Otelin salonu bir anda sessizliğe büründü. Kimseden çıt çıkmıyordu.
İşte Eda’nın o kısa konuşması:
‘Atatürk’ün sporcu kızları, ülkesi adına kazandıkları başarıyı pazarlık konusu yapmaz. Ne prim ister, ne de başka özel bir şey. 85 milyona yaşattığımız mutluluk bize yeter..’
Öyle bir alkış tufanı kopar ki, sormayın gitsin."
“(Notumdur: Spor dünyasında çıkarlar, ayrıcalıklar ve primler adına ne ihtiraslar ve kavgalar sergilenir her gün oysa... Gerçek Atatürkçü ve milli olmak ise başka bir şey, çok onurlu bir şey… A.T.)”
***
“Heykeli dikilecek kişi” diye bir söz vardır dilimizde! Eda Erdem’in söyledikleri “heykelleşecek” nitelikte! Nitekim Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, -Fenerbahçe’nin de kaptanı olan- Eda Erdem’in heykelinin dikileceğini açıkladı.
Tam isabet! Böyle bir heykel, yalnız Eda Erdem’in kişisel başarısını değil, Cumhuriyet kadınının, Atatürk’ün kızları “filenin sultanları”nın muhteşem başarılarının da anıtı olacak!
Kötü/etkisiz/güvenilirliği olmayan siyasetin/yönetimin ve kötü ekonomik durumun bizi bunalttığı bu günlerde, her şeye karşın güzellikler de olması, ne kadar da hoş oluyor.