Dürüm sever misiniz.
Seversiniz ya da sevmezsiniz elbette ki keyfiniz bilir.
Mezdekili çörek niye unutuldu diye sormam, sorsam da abes.
İli olmayan bir devlette ilçeler yaratmış bir ne yaptığını bilmezliğe neyi niye sorayım ki.
Sarayönü camiini nikah dairesi olarak kullanan ve o camide hukuki nikahlar kıyan bir maziden, imam nikahı da olabilir muğlaklığına nasıl evrildiğinizi varın kendiniz düşünür gibi yapın.
On sekiz belediyesinde en az on sekiz halk dansları ekibi kurup da yılda 88 kerre aynı 8 dansı işte kültürümüz bu diye heşşa helerseniz, varacağımız yer buydu ve vardık.
Niye nasıl diye soracak olan çıkarsa kendisine sorsun.
Sorsun aynaya baka baka, akşam köye dönerken markete uğrayıp da fabrika işi yoğurt ve yumurta alan kimdir ve niye alır diye.
Hiç mi merak etmiyor KKTC’nin anlı şanlı partileri ve daha anlı şanlı STÖ’leri kaç köyümüz var süt sağılmayan diye.
Eğer KKTC’ de süt sağılmayan köyler varsa ne bitmiş artık demektir.
Sahi, KKTC’de devlet memurluğunu iş sananlar önlerine bir sözlük alıp da baksınlar iş nedir diye.
Karşılığında maaş alınan her şey iş ise iş kavramı ayvayı yedi demektir.
İş karşılığında bir ücret bir maaş alınır evet ama her maaş alınan şeye de iş dersek işimiz boru demektir.
Hayata dair dünlerimizde çok önemli olan kavramları yeniden ve yeniden düşünmek gereği boynumuzun borcudur.
İş hayatla doğrudan ilişkili olan bir kavramdır ve bizim globalizme gönüllü olarak boyun eğişimizden beridir iş olarak adlandırdığımız pek çok şey iş değildir.
Günde şu kadar saat devletin çoğu lûzumsuz dairesinde saatlerce oturup bu oturma – mecburi oturma karşılığında maaş almanın nesi iş. Ne üretilir böylesi bir işte. Bunun biraz daha beteri müşavirliktir ki onun da sayıları hiç de az değildir.
Elbette ki genel müdürlük diye bir makam da vardır, 210 bin seçmeni olan bir devlette kaç tane genel müdür ve kaç tane odacı ( bu odacılar oda alıp oda mı satıyor acaba ), kaç tane makam şoförü vardır acaba.
En uzak mesafesi benim araba sürüşümle iki saat olan memlekette makam arabası ille de gerekli midir, hem de makam arabalarına kurulup oturanların zaten makam arabası kadar pahalı ve lüks otomobilleri varken.
Peee bir de makam şoförleri var.
Peki Kıbrıs Türkü olan anne ve babadan doğan, kaç terzi kaç berber, kaç marangoz, kaç dülger, kaç çoban kaç rençber, kaç makinist, kaç ahçı, kaç garson, kaç ayakkabıcı var.
Pardon, marka ayakkabı giymeyen kaç evlatçık var.
Marka giyinmenin bir bedeli var ve yıl on iki ay kivi ile ne idüğü belirsiz üzüm yemenin de, işte o bedeli ödüyoruz ve işin ne olduğunu unutmuş olmamızın.