Durup oturup baktığımız yer dünyaya hayata ve tabiata rezidansın balkonu ise başkadır gördüğümüz, Sur mahallesinden gördüklerimizden. Kıbrıs adasının Lefkoşa şehrinden bakınca gördüklerimizle Nikosiya kentinden bakınca gördüklerimizin farklılığı gibi.
Çocuksun
Milyonlar yaşında Zamanlar yoktu Karanlıktı Yoktu gün gece yoktu Ay yoktu yıldızlar Ses yoktu Toz da Rüzgar öncesiydi ve su
Vardın
Rahmisin suların ve yumurtası derininden çekip kendini tuz bastın hüznüne
Meyhanede rakıyı yudumlarken beyaz peynir ve kavun eşliğinde kurulan hayaller ile beş yıldızlı otel barında yudumlanan Fransız konyağı sayesinde kurulan tezgahlar, kumpaslar aynı ya da benzer olabilir mi?
Yerimiz, dünyayı bilmek anlamak ve değiştirmek ise, doğan her yeni güneşle başka görürüz. Hep sürsün bu düzen keyfime bakarım ben diyenler için yeni bir güneş doğmaz hiç, hep aynı güneştir doğan ve gün hep aynı bugün.
Dünde yaşamak her günü ve her günü yarın için dün eylemek elimizde.
Dünyaya nereden baktığımıza bağlı hayat ile ilişkilerimiz.
Vardın
Akıp kendinden
Dağları aşan nehirlerdin nar kokan alıç mersin defne saçlarından aldı barışı
Ve tüttü buhurun acısuya
Açtın gözlerini sabahsın ilk sabahı kâinatın sonsuz şafak vakti
Şavkıyan sarıdan mordan turuncudan aldan daldan elmadan
Kanat çırpan kuşlar alnından
İnince dünyaya
Durduğumuz yer ile bir hâl oldururuz kendimize, kendimizle birlikte gelişen evrilen bir hâl.
Kendi hâlimizdir bu ve kişinin kendi hâli boş vermek değildir içinden baktığı dışındaki dünyaya.
İnsan kendine bir hâl edinir ve bu hal ya içinin dışına vurulmasına neden olur ya da dışındaki konfor esir alır içindeki beni ve çıkarır ben olmaktan sürü içinde birey olmayı seçer .
İçini dışına vuran kimdir sorulsa, telefonu icat eden her kimse ise işte o içinden konuşmayı tahayyül etmeseydi uzaklardakilere, daha beklerdi insanlık uzaklarla konuşabilmek için, içindeki dünyayı dışa vuracak denli kendini olduranı.
Vardın
Işığı çekip derinden
Acıyordu ruhun sıyrılıp bedeninden nakşediyordu tohumu toprağa
Yağmuru buluta yeşili ağaca çiçeğe rengi kokuyu
Kanadı kuşa uçmayı şakımayı şarkı şarkı
Ve sabrı taşa geceyi güne