Aşağıdaki yazıyı okuduğumda utandım. Yıllar önce okumuştum ve yazarını daha da önceden beri sevmiyor, okumuyor dinlemiyordum.
Bıyıklarını neden kestiğini o yılların popüler dergisi Aktüel-de BARBARLARI BEKLERKEN adını verdiğ sayfasında. ‘ bıyıklarımı kestim çünkü anladımj ki bıyık doğulu halkların / türklerin sembolü olmuş bir barbarlık örneğidir’’ mealinde yazı yazmıştı ve ben de ben de noktayı koymuştum hazreti hümanist beyfendiye.
Buyurun okuyun


‘‘ MUHTEŞEM gövdelerin ve kafaların içinde üzüm kurusu beyinler.
Buna karşılık eciş bücüş bedenlerin içine gizlenmiş büyük ruhlar...
Bu çelişki her zaman şaşırtmıştır beni.
Eğlence dünyasının renk cümbüşüyle resim sanatının sonsuz karnavalını yaşatan Lautrec'in bir cüce olması hangi adalet anlayışına sığar?
Ya kuantum fiziğinin dahi beyni Stephen Hawking'e ne buyrulur?
Evrenin büyüdüğünü düşünen bu bilim adamının, yemeğini yemekten aciz bir felçli olması reva mı?
Buna karşılık pazılarını, göğüslerini şişire şişire dolaşan, dünya üzerinde kapladığı hacimden başka bir değeri olmayan kakavan sürüsüne ne demeli?
Yok, yok!
Bu işte büyük bir adaletsizlik var.
* * *
YİNE de bir dahi için cüce, felçli, çarpık çurpuk olmak felaketlerin en büyüğü değil.
Çünkü kontrastın bu boyutu, ilgi çekme özelliğine sahip.
Bir dahi için en acınacak durum, sıradan bir bedenin ve kafanın içine hapsolmaktır.
İlgi çekici hiçbir özelliği yoktur onun.
Dış görünüşü, beyninin ve ruhunun sıradışı fırtınalarını gizleyen bir hapishane anlamına gelmektedir.
Bir dahi için en katlanılmaz şey; nefret edilmek değil, sıradan görülmektir.
Böyle birisinin cüce ve felçli dahileri kıskanması bile mümkün.
Çünkü onu dünyadaki milyarlarca insanlardan ayrı kılan beyni ile ortalama insan görünüşü arasındaki çelişki dayanılmazdır.
Ve ömür boyu, boş beyinli ama gösterişli, cakalı, afur tafuru yüksek insanların, kendisinden çok daha fazla ciddiye alındığını seyretmeye mahkum edilmiştir.
Bir toplantıya girdiğinde farkedilmemektense, bir sakat olarak ilgi çekmeyi yeğleyebilir.
* * *
STOCKHOLM'de İlhan Koman'ın gemisinde yemek yediğimiz Olof Legarkrantz, Faulkner'i anlatmıştı.
Nobel Edebiyat Ödülü'nü almak için Stockholm'e gelen William Faulkner'i, "Yazardan çok banka memuruna benziyor. Kravatlı, ufak tefek, sıradan biri..." diye tanımladı Lagerkrantz. ’’ ZÜLFÜ LİVANELİ