En ufak bir tereddüde yer bırakmadan söylüyorum ki KKTC  devleti kurduğumuz günden beri ve özellikle 1980 li yıllardan itibaren kötü çok kötü yönetiliyor.

Bu saptamayı yapmak marifet değildir, değildir çünkü ayan beyan ortadır aşikârdır. Hal böyle olunca kendilerini bu kötü yönetimlerden sorumlu hissetmeyen ve sorumlu saydıkları partiden ayrı bir yerde konumlandıran partilere düşen görev KKTC devletini sonlandırmak, bu devletle hiçbir iyi iş yapılamaz demek değil, tam tersine bu devletin yönetilmesine açık ve net bir şekilde talip olarak,  bu rezil gidişata son vermek ve devlet yönetiminin ehil ellerde bütün sorunları ( Rum komşularımızla anlaşmak da dahil ve fakat tek yol federasyon saplantısına körü körüne bağlı kalmayarak ve onları iki halkın eşitliğini, egemenlikteki ortaklığı ve de iki halk arasında –elbette ki iki halkın anavatanları arasında- tam bir güven ve iş birliği sağlanıncaya kadar garantörlük anlaşmasının da yürürlükte kalacağına ikna etmek mümkündür ) ehil ellerde KKTC’nin bütün yapısal sorunlarının aşılacağını / aşabileceklerine inanmaları ve KKTC halkını da inandırmaları asli görevi ile hatta boyun borcu ile yükümlü olduklarını kabul ederek içselleştirmelerinden geçer.

Bir önceki, daha da önceki Başbakanlara, şimdiki Başbakana laf yetiştirerek ‘ bizim kalkınma planlarımız ve programlarımız hazırdır, yeter ki halk bize oy versin’ demekle olmayacağını ve mutlaka, hükümet ya da ortağı olacak kadar oy aldıkları zaman uygulayacakları, tarım politikasını, istihdam planlamasını, turizm, eğitim sağlık, ekonomi politikalarını halkın önüne koymak ile yükümlü hissetmeli ve hissettirmelidirler.

Ülkemizin beş yıllarına dair gelişme / kalkınma plan ve projelerini kapsamlı bir çalışma ile hazırlayıp, halkın önüne inandırıcı bir şekilde koymak,  eğer DPÖ’ nün işidir, partilerin değil diyorsanız bir farkınız kalmaz beğenmediğiniz partiden.

Halkın içinde bulunduğu ve giderek de artma eğilimi gösteren zorluklar,  ancak ve yalnız bilimsel akılla, bilimsel akıl dediğim şeyin içinde duygu da vardır sevgi de, bilimsel akılla hazırlanacak ve uzun yılları ( en az beş yıl ) kapsayacak, ikna edici inandırıcı ve somut verilerle desteklenmiş, donanmış bir planlamayı halkın oyları ile destekleyeceğinden asla kuşku duymamak gerekir.

Hangi şehre, hangi kasabaya, hangi konularda ağırlıklı eğitim yapılacağı belirtilmiş okulların açılacağı, hangi bölgelerde ne tür küçük sanayi tesislerinin kurulacağı, köylülerin ve köylerin ıslah edilmiş, güncellenmiş üretim ve pazarlama kooperatifleri ile hangi tür tarıma yönlendirileceği, ÖRNEĞİN ;  Mesarya ovasına ya da Dikmen, Kalavaç tepe yamaçlarına güneş panelleri ile enerji tarlaları kurulacağına dair üzerinde çalışılmış bir planlamanın ikna edici olabileceğine akıl ve gönül yatırılmaldır.

1974 yılından beridir işte bu da bizim iki yüz on bin seçmenli halkımızın,  önümüzdeki beş yılda kavuşacağı tam donanımlı çağdaş bir hastane planımızdır demek ve bunu kanıtlamak plan ve proje ile kanıtlamak hiç mi aklınıza gelmiyor.

UBP yapamıyor ya da yapmıyor,  biz yaparız demekle, sadece bunu demekle geçen elli koca yıl var.

Ve utanarak yazıyorum ki,  UBP’nin tek başına iktidarı kaybettiği, ona bunu kaybettirdiğimizden bu yana geçen bunca yılda,  tek bir tane bile sosyal konut projesi görmedi bu halk.

Ben utanıyorum ya siz.