İskeledeki yelkenlinin denize açılabilmesi için önce teknenin başucunda duran üçgen şeklindeki flok yelkeni açılır. Ondan sonra tekneyi karaya bağlayan halatlar yani palamarlar açılır. Bir süre sonra tekne limandan açılır. Açıkta teknenin yelkenleri fora edilir ve kaptan rüzgarı nereden geldiğini inceledikten sonra yeni rotayı açıklar:
“İkiyüz on derece”
Türkiye adlı yelkenli gemi de yerel seçimler için yanaştığı limandan şimdi başka ufuklara yelken açıyor. Yeni rotamız ikiyüzon derece. Yani tam batıya değil. Ama doğuya doğru hiç değil.
Efendim yelkenli tekneler, motörlüler gibi gideceği yere göre değil, rüzgarın kendisine el verdiği oranda ulaştırabileceği noktaya dümen kırar. Oradan da bir başka noktaya. Ziz zaglarla hedefine ulaşır.
İşte seçim sonuçları da aynı denizlerdeki teknelerin, sualtında kalan kum tepeleri gibi, kaptanın yolculuk boyunca hesaba katması gereken önemli engellerdir. Evet seçim kazanıldı; ama hiç de küçümsenemeyecek bir oy oranı da AK Parti dışındaki partilere kaydı.
Sayın Erdoğan’ın bu yeni yolculuğunda, ilk uğrayacağı liman, varlığını bildiği halde yıllardır pek üstüne düşmediği “parelel yapı” adıyla anılıyor. Burada kesin ve son hesaplaşma yapılmaksızın Türkiye’nin huzur bulması imkansız. Ancak bu büyük temizlikten sonra Kaptan 906 rakımlı “Ada”ya doğru yol alınabilir. Çankaya’yı iki horoz paylaşamayacağına göre, Sayın Gül’ün fazla direnç göstermeden koltuğunu Sayın Başbakan’a vermesi gerekir. Ne de olsa Erdoğan kaptan köprüsüne yedi düveli yenerek gelmeyi başarmış bir usta. Üstelik Sayın Gül’e Cumhurbaşkanlığı makamını altın tepsi üzerinde sunmuş biri. Dolayısıyla devletin tepesinde bir iktidar savaşı vermeden nöbet değişimini yaşamamız gerekiyor.
***
Ancak asıl olan artık Türkiye’de “bizden” veya “sizden” söylemlerini bir kenara bırakarak liyakat sisteminin yaşama geçmesi gerekiyor. Gemilerin Kaptan’ın istediği rota üzerinde yol aldığını hepimiz biliyoruz. Burada Kaptan’a düşen görev mürettebatını en yetenekli denizcilerden oluşturması olmalıdır. Yeteneksiz veya sıradan mürettebatla okyanuslar aşılamaz. O nedenle:
· Türkiye’de liyakat sistemi ve kamu görevlerine kim en layık ise, onun atanması insanımızın kendi devletine daha fazla sahip çıkmasına yol açar. Bu durumda partizanca davranmamakhalkın üzerinde birleştirici bir güç olur.
· İsveç gibi soğuk ve az güneşli bir toplumda bile elektrik enerjisinden yararlanılabiliyorsa, güneş enerjisinden daha fazla yararlanmak bir devlet politikası olmalı.
· Kürt açılımı mutlaka başarıyla sonlandırılmalı, adem-i merkeziyetçi yaklaşımlardan kaçınılmamalıdır. Şurası bir gerçek ki Osmanlı’nın 600 yıllık başarısının ardında eyalet sisteminin payı inkar edilemez. Zaten Türkiye’nin bir parçası olmak istediği AB ülkelerinde de, eyalet sistemi en yaygın olanıdır.
· Türkiye Kıbrıs konusunda çok daha açık, net ve popülist olmayan bir politika izlemeli, İrsen Küçük döneminde olduğu gibi geçici işe alımlara izin vermemesi gerekir.
· Sırf otomobil ithalatçıları para kazanacak diye Türkiye kendi otomobilini yapma projesinden vazgeçmemeli, ödemeler dengesindeki önemli bir kara delik kısmen kapatılmalıdır.
· Türkiye’deki büyük firmaların AR-GE çalışmaları teşvik edilmelidir.
***
Efendim, bizim dışarıdan gazelimiz bu kadarla sınırlı. Çünkü gün, eleştiri veya eksikleri peşpeşe sıralama günü değil, AK Parti yönetimine başarı dileme günüdür, diye düşünüyorum.
Türkiye’nin güçlü ve dirayetli ellerde olmasının Kıbrıs Sorununun çözününde belirleyici rol olacağına inanıyorum.
2014’deki bu ilk seçim Türk dünyasına hayırlı olmasını diliyorum.
Efendim, saygılarımla!..