Herhalde Ulusal Lider Dr. Küçük’ün kaderidir...  Nedense O’nun yattığı o kutsal tepe ve anıt, istenen düzeye gelemiyor.  Yıllarca anıt mezarı için devlet çırpındı durdu ama sonunda anıt mezarı yapılıp, cenazesi ilk gömüldüğü yerden çıkartılarak esas anıtın oluduğu yere gömüldü.  Şimdi ise anıt karanlıklar içinde.
Dr. Küçük’e o anıt mezar yapıldı da herşey tamamlandı mı?  Tamamlanmadı maalesef.  O tamamlanmayan noktalar, oradaki müze binası ve güzel bir çevre düzenlemesiydi.
Anıt mezarın önündeki o büyük meydanın mermerleri zaman içinde inişli çıkışlı bir hal almış ve O’na yakışmayan bir görüntü haline gelmişti.
Bir ara Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Binali Yıldırım resmi ziyaret için geldiği Kıbrıs’ta  Anıttepe’ye çıkmış ve o rezil mermerleri görünce hayretler içinde kalmıştı.  Bu durum karşısında da şu soruyu sormuştu:

“Bu mermerlerin hali ne?”
Onun o sorusuna “Ekonomik nedenler efendim” şeklinde cevap vermişti ilgililer.
O an Binali Yıldırım’ın tepesi atmış ve şöyle demişti:
“Ayıp yahu...  Böyle bir lidere bu anıt mezar ve çevresi yakışmadı.  Madem paranız yoktur, o zaman bu işin keşfini yapıp bana miktarı bildirin, ben size parayı göndereyim ve derhal bu mekanı iyi bir duruma getirin.”
Sağ olsun Binali Yıldırım, bizim ayıbımızı örttüğü için.
Düşünüyorum Dr. Küçük’ün nöbetçisiz orada yatışını... Düşünüyorum etrafa saçılan prezervatif ve çöp yığınlarını...
Şimdi de Dr. Küçük, teknik nedenlerden ötürü karanlıklar içinde uyuyor.  O’nun o karanlıklar içinden bizi izleyip izlemediğini katiyen bilemeyiz.  Ama en azından ruhunun rahatsız olduğunu sezinleyebiliyoruz.
Nedense bazı belediyeler Dr. Küçük’ün ismini taşıyan caddelerden ismini kaldırıp, başka bir isim koymuşlar.  Neden?
Dr. Küçük bu topluma çok büyük bir kötülük mü yaptı?  Onlara, yattığı uykularına “devam edin” mi dedi? Yoksa bütün hayatını ortaya koyarak, kendi gazetesinde ulusal davayı savundu durdu, hatta ölünceye kadar.
Öte taraftan Dr. Küçük Vakfı da canla başla çalışarak O’nun hatırasını ve ilkelerini yaşatmaya çalışıyor. Hem de bütün ekonomik açmazlara rağmen.  Dr. Küçük Müzesi açıldı ama yine mali sıkıntılar devam ediyor.
Şunu hatırlamak zorundayız...  Ada dışından gelen gerek resmi zevat, gerekse pek çok Türk turistin iki önemli uğrak yerleri vardır.  Bunlardan birisi Dr. Küçük’ün anıt mezarı, diğeri de halen yapılmakta olan Denktaş’ın anıt mezarı.
Şu anda yapılmakta olan Denktaş’ın anıt mezarı de Dr. Küçük’ünkü gibi mezbele içinde mi kalacak?  Çevre düzenlemesi yapılmayacak mı?
İnsanlar birşeyi unutuyor.  Birçok gelişmiş ülkede, liderlerin ve önemli devlet adamlarının anıt mezarlarına gözleri gibi bakarlar.  Devamlı bekçi ve bahçivan çalıştırarak onlara yakışan mekan haline getirirler. Kabul etmek lazım ki, bu iki dava adamının anıt mezarları Kıbrıs Türkü’nin incisi olarak ön plana çıkmalı ve bu ayıbımız da örtülmelidir.
Size ister misiniz Binali Yıldırım ve onun gibi bazı devlet adamları gelip ayıplarımızı yüzümüze çarpsınlar?
Ne kadar ayıp birşey.
Bir kıza dünürcü gideceğinde aile evinin dört tarafını bir güzel tertipler, sonra da dünürcüleri kabul ederler.  Bu toplumsal bir yapıdır.  Biz de öyle yapıyoruz Dr. Küçük’ün anma günü yaklaştığında.  Etrafa saçılan prezervatifleri, kuruyan otları, etrafa saçılan naylon poşetlerini bir güzel toplar, sonra da bir vidanjör götürüp tören alanını bir güzel yıkatırız.  Tören bitince de maalesef yine çevre mezbeleye döner.
Denktaş’ın anıt mezarı henüz inşa aşamasında olduğu için ona pek yorum yapamayız.  Hiç şaşmayacağım yarın O’nun da anıt mezarı mezbele içinde kalırsa.
Bir gün rahmetlik Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş bir sohbetimizde bana şöyle demişti:
“Yarın öldüğümde beni de götürüp Dr. Küçük gibi o tepeye atıp mezbele içinde bırakmayınız.  Bu Anıt Mezar’ın çevre düzenlemesi hiç ona yakışmadı.  O büyük bir devlet adamı ve liderdi” demişti.
O bir temenniydi.  Günü gelince O’nu anıttepe’ye gömmedik ve Milli Parkın içinde gömdük.  Sanırım Denktaş’ın kastettiği şey, Dr. Küçük’ün yalnızlıklar içinde kalan sessiz ve karanlıklar içindeki anıt mezarıydı.  Normal hayatın akışı içinde o Anıttepe’ye ne bir kervan uğrar, ne de bir uçan kuş.  İnsanlar bile O’nu unuttu.  Denktaş’ın mezarı göz önünde olduğu için pek çok insan o parkta yürüyüşe çıkınca ona bir fatiha okurlar.  O da bir kârdır bir yerde bir lideri veya bir devlet adamını anma adına..
Milli Park mı?
Hala o parkın akibeti belli değil.  Park, Lefkoşa Belediye hudurları ile Gönyeli Belediye sınırlarının kesiştiği noktadadır.  Gelmiş geçmiş hükümetler o parkın idaresini ve bakımını ne Lefkoşa Belediyesi’ne, ne de Gönyeli Belediyesi’ne vermişlerdir.  Bir gün Gönyeli Belediye başkanı Ahmet Beli’ye bu durumu sorduğumda bana aynen şöyle demişti:
“O parkı bize devretsinler, biz orasını bir cennet bahçesine çeviririz.  Ama nedense vermiyorlar.”
Bilemiyorum...  Bundan sonraki dönemde bu parkı kime verecekler.  O bakımdan gerek Dr. Küçük’ün, gerekse Denktaş’ın anıt mezarlarının toplumun imajı açısından çok büyük önem kazanır, şayet duyarlı olur ve onları karanlıklar ve pislikler içinde bırakmazsak.
Bunları görür, işitir ve kahırlarımızla yaşadığımız sürece, bizim hala adam olamayacağımızı anlıyorum, ilgililer açısından.
Bakalım bu uyarılımız ne kadar etki yapacak. 
Yani karanlıklar içinde kalan bir Dr. Küçük...