Malum, geçtiğimiz 4 Mart 2021 tarihi, Birleşmiş Milletlerin 186 sayılı Güvenlik Konseyi’nin 57’nci yılı...  Yani o saçma kararın yaşı 57 oldu anlayacağınız.

            Bu karar, maalesef “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin mevcudiyetini teyid eden ve onaylayan bir karardır.  Halbuki o karar sonrasında sözü edilen ve sözde kalan “Kıbrıs Cumhuriyeti” tam 57 yıldan beri yarım Kıbrıs Cumhuriyeti’dir.

            KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın bu karara parmak basması ve özellikle BM Genel Sekreteri Guterres’e bir gönderme yapması yerindeydi.

            Tatar ne dedi şu 57 yaşındaki BM Güvenlik Konseyi kararına ilişkin:

            “Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün ve Rum uzlaşmazlığının ana nedeni, BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihinde almış olduğu 186 sayılı kararın 57. Yılındayız.”

            Bu tarihin bir de Denktaş belgesi vardır.  Hani Denktaş’ın yumruğunu masaya vura vura, mükemmel ingilizcesiyle BM Güvenlik Konseyi’nde kükreyerek yaptığı konuşmanın belgesi...

            O kararın çıkması sürecinde Denktaş’ın o ateşli konuşması, onu tam dört buçuk yıl kendi vatanı Kıbrıs’tan uzak bıraktı.  Neden?  Çünkü o konuşma bütün dünyanın siyaset duvarlarına çarpan gerçekçi konuşmaydı ve Makarios onu, “İstenmeyen adam” ilan etmesi nedeniyle dört buçuk yıl Ankara’da yaşamak zorunda kaldı.

            Denktaş o konuşması sonrasında BM binasından ayrılırken şöyle demişti:

            “...Karar beni yıkmıştı.   Toplantı salonundan ağlayarak çıktım.  Makarios, Hükümet olduğunun beratını almış olacak.  Bu iş bitmez...”

            Ersin Tatar’ın söyledikleri ile 57 yıl önce Denktaş’ın söyledikleri örtüşüyor.  Sayın Guterres bunu iyi analiz etmelidir.  Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün birinci derecede sorumlusu, gerçekten Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi’dir.  Yani Denktaş’ın ve Tatar’ın ifade ettiği gibi “bu iş bitmez ve bitmeyecek de...”

            Yanlış bir bakışla, Rum ve Yunan lobiciliği ile alınan 4 Mart 1964 kararı maalesef Kıbrıs sorununu kilitledi ve bir türlü çözümlenemiyor.  O zaman sormak lazım bu kararı üreten efendilere.

            “Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyi Allah mı ki bu karar bozulamıyor?”

            Elli yedi yıldan bu güne köprülerin altından çok sular aktı gitti.  Rumlar hep bu karara sığınarak kendi stretejilerini ve ENOSİS ideallerini çizdiler ve bina ettiler.  Bu idealle verdikleri kavga, tam on bir yıl sonra adayı ikiye böldü.  Rumlar kendi iç kavgaları ve Akritas Planı çerçevesinde ada Türklerini tıpkı Girit misali yok etmek için silahlı saldırılarla adayı Yunanistan’a bağlamak hedefleriyle bu uzun yolda hep olumsuz oldular ve süresi tıkadılar.  Rumlar, Kıbrıs Türkleri’nin bütün haklarını yiyerek ve  “yarım Kıbrıs’la” bütün dünyayı parmağı üzerinde oynatarak yollarına devam ettiler  ve hala oynatmaya devam ediyorlar.

            BM Kararları Allah’ın kitabı mı?

            Siz isteseniz de belli bir zaman sürecinde sizin karşınıza pek çok barikatlar kurarlar.  Pek çok kararlar üretirler.  Siz itersiniz, karşınızdaki gelmez, siz çekersiniz yine gelmez.  Sonra da zaman sizi öyle bir noktaya getirir ve onun ipini bırakırsınız ve şöyle dersiniz:

            “Bundan sonra, 4 Mart 1964 BM Güvenlik Konseyi kararlarının da bir anlamı ve geçerliliği kalmadığına göre, biz yolumuza, siz de yolunuza beyler.”

            Şu anda geldiğimiz nokta, o noktadır.  Arkamıza baktığımızda kocaman bir 57 yıl görürüz.  Kıbrıs Türklerinin hayatlarının çalındığı, bütün insani hakların elinden alındığı, türlü ambargolarla yok edilmeye çalışıldığı bir 57 koca zaman dilimi.

            O zaman gelmiş geçmiş BM Genel Sekreterlerine salık verdiğimiz gibi Guterres’e de salık verelim.

            “Birleşmiş Milletler’in 14 Mart 1964 tarihli kararı geçerliliğini yitirdi.  Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti fotoğrafında 57 yıldan beri Kıbrıs Türkleri yer almamaktadır ve kendi Cumhuriyetleri ile kendi yollarında, yan yana, bölünmüş bir haritada kendilerini göstermektedirler.  O nedenle bu kararın iptali ve yeni döneme yeni sayfa açılmalıdır” demesi gerekmez mi Sayın Guterres’in?

            Tam 57 yıldan beri Kıbrıs Cumhuriyeti dedikleri ucubenin yarım görüntüsü var o fotoğraf karesinde.

            Yine bu karar ve gelinen noktada, Rumların bütün adaya sahip olma operasyonlarında eksik olan nedir, politika açısından?  Eksik olan nedir?

            Eksik olan veya yanlış strateji üzerinden yürüyen Türkiye ve Kıbrıs Türkleri zamanında demeliydiler, “Madem iş bu noktaya geldi, Kıbrıs’ı gerçek sahibi olan Türkiye’ye iade ediniz.”

            Adanın yeniden Türklere iadesi fikrini ilk ortaya atan yine İngiliz siyasetiydi.  Adanın TAKSİM edilmesini de yine İngilizler önermişti.  Bu tez kabul görürken, işte o zaman ilk kez Türkiye Kıbrıs’ta bir konsolosluk açmış ve konsolos olarak diplomat Vecdi Türel’i bu göreve atamıştı.

            Zaman zaman düşünmüşümdür...

            Acaba bütün gelmiş geçmiş BM Genel Sekreterleri bu gerçekleri iyice incelemişler veya araştırıp belleklerine kazımışlar mı?  Şayet kazımış olsalardı, sanırım bir “cesur” Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri çıkar ve 4 Mart 196 kararının iptalini Güvenlik Konseyi’nden talep ederdi.

            Yoksa “Gelen gideni aratır” misali göreve devam, görev süresi dolunca da “Ne halt ederseniz ediniz” gibi bir tavır içinde Genel Sekreterleri emekliliğin tadına bakmaya mı çalışır?

            Hep bunlar geçiyor kafamdan.  Yazıyoruz, çiziyoruz ve bütün bunları dünyanın gözü önüne seriyoruz.

            İyi ki Türkiye’nin dünya üzerinde ve dünya siyasetinde yükselen değerleri, bazı taşları yerinden oynatıyor ve oynatmaya da devam edecektir.

            Yani 4 Mart 1964 kararı’ymış...  Hadi canım siz de...  Kuşlar da güle bu kararlar doğrultusunda köhnemiş bir siyaset anlayışıyla hareket edenlere.

            Ve soruyoruz:

            “BM Güvenlik Konseyi Allah mı?”