Yüreği mize bir çivi gibi saplanan acı haber, Türkiye’nin Elazığ kentinde meydana gelen depremle ilgilidir.  Esasında Türkiye tamamen deprem kuşağının üzerinde bulunuyor.  Şayet depremle ilgili haritayı incelerseniz,  Türk halkını ne büyük felaketlerin bekledğini anlayabilirsiniz.  O deprem kuşağının bir ucu da maalesef Kıbrıs’tan geçer.  Gerçi bizim ülkede meydana gelen en önemli deprem, 1950’lerdeki Baf depremidir.  Ondan öte ağır bir deprem faciası yaşamadık Allah’a bin şükür.

            Bundan kaç yıl önceydi...  Meşhur Yalova depremi, gerçek anlamda insanlara acıları öğretti ama bunun yanında insan olmayı da hatırlattı.  Ne büyük felaketti Yalova depremi.   Dört beş katlı binalar kat kat katlanmış ve adeta bir pasta dilimi haline gelmişti.  Yani üçüncü veya dördüncü kattaki daireler, zemin kata düşmüş ve insanlar o katlardan yürüyerek hayatlarını kurtarmışlardı.  Ya deprem sonrasında yerin derinliklerine gömülen insanların hayatı...

            Son deprem ve artçı sarsıntılar, önce Manisa ve Ankara’da vuku bulurken, bu kez de 6.8 büyüklüğündeki deprem, Elazığ’da meydana geldi.  Bu depremde dört kişinin hayatını yitirdiği haberi veriliyor.

            O depremden hayatını kurtaranlar gerçekten şanslıdırlar.  Enkaz altında bu kış kıyametin içinde toprağın altında kalıp de sesini duyurmaya çalışan zavallı insanların acıları ve ölümle burun buruna gelmeleri unutulacak birşey değildir.  O bağlamda böyle felaketlerde kurtarma ekipleri devreye girerek yıkıntılar arasında yükselecek bir sese veya bir harekete kulak veriyorlar.

            “Kurtarma ekipleri” dediğimiz oluşumlar, Kızılhaç ve Kızılay’dan başka teşekkül etmiş ve canla başla insan hayatını kurtarma heyecanı içinde olan insanlardır.

            Televizyonar saniye saniye veriyor toprağın altından kurtarılan insanların bakışlarını, kurtarıcılara bir umutla sarılmalarını ve gökyüzünü görmelerini.  Şayet empati yaparsak, o enkaz altından kurtarılan insanların ne büyük acılar çektiklerini anlayabiliriz.

            İşte o bağlamda acıların da, sevinçlerin de evrensel olduğunu düşünürsek, dünyada yapılan savaşların da anlamı olmadığını anlayabiliriz.  İnsanlar neden birbirlerini öldürürler?  Neden para ve mal için birbirlerini yerler?

            Bu soruların yanıtı, aıcların yaşandığı andır.  İnsanoğlu doğadan bir tokat yeyince anlar hiçbir maddi olanağın anlamının olmadığını, şeklindedir.

            Yalova depreminden ve yine İstanbul’da aniden çöken ve yerle bir olan binaların devlet tarafından kontroluna alınarak ülkenin imar politikasına el atması çok güzel birşey.  Bu konuda geç kalsalar da, “zararın neresinden dönülürse kardır” misali, imar kontrolu bir rayına oturmaya doğru gittiğine göre, elbette ki geçmişte üç kağıtçı müteahhitlerin kaçak ve kontrolsuz yaptıkları binalar, mutlaka Türk insanının hayatından çıkacaktır.

            Yine Yalova depreminde yaşanan ve üç kağıtçı müteahhitlerin yapmış oldukları inşaatlarda ne kadar kalitesiz ve eksik malzeme kullandıklarını bize göstermişti.

            O yıkımda bölgedeki binalar ilgili birimlerce incelemeye alındığında, inşaatlarda kullanılan demirlerin, normal kullanılması gereken kalınlıktaki demirler yerine, ince ve kalitesiz demirler kullanıldığı, bunun yanında beton hazırlanmasında çimentonun eksik kullanıldıı belirlenmişti.  Hatta bazı çöken binaların sütunları içine kağıtlar yerleştirildiği de görülmüştü.  Yani hırsızlık bu denli sürüp gitmiş inşaar sektöründe.

            Sanırım bu Elazığ depreminden sonra Türkiye Cumhuriyeti ilgilileri bu bölgeye de el atacaklar ve üç kağıtçı müteahhitlerin maskelerini yüzlerinden düşürecektir.

            Geçmiş hükümetlerin icraatlarında bazı şeylere “göz yumma” vardı.  Mesela gecekondular bunlardan birisiydi.  Veya yine kişi-bölge belediye ilişkileri bazında kurallara aykırı inşaat yapımı v.s.

            Bütün bu yaşananlar “oy için mi?”

            Bence de şimdiki hükümet hariç, gelmiş geçmiş hükümetler bu tür şeylere göz yummuşlar oy için.

            İşte o anlamda bir deprem olunca veya bir felaket yaşanınca hatırlarız insanlığımızı diye düşünüyorum.

            Dağcıların veya raftingcilerin uğradıkları felaketlerde de hep bu kurtarma ekiplerini gördük.  Mesela bir zamanlar Yunanistan’da meydana gelen bir deprem sonrasında Türkiye’den kurtarma ekipleri çok büyük rol oynamışlar ve insan hayatını kurtarmışlardır.  Genellikle böyle durumlarda bütün dünya ülkeleri adeta birlik olurlar.   Ve o birlik olma, gerçekten “insan olmayı” hatırlatır.