Kıbrıs’ta ata yadigârı vatan topraklarımızda kurulan KKTC neredeyse 40 yaşına geldi. Türkiye’nin 1974’te Rumların baskıcı/kanlı rejimine son verdikten sonra, özgürlüklerine kavuşan soydaşlarımızın yaşadığı bu devlet her geçen gün biraz daha güçleniyor, biraz daha gelişiyor.
Yıllar öylesine büyük bir hızla akıp gidiyor ki, insan böylesine büyük bir hıza ayak uydurmakta zorlanıyor bazen! Kimi zamanda geçip giden yılların ardından umursamazca bakakalıyoruz…
Yaşadığımız topraklar bu zaman akışında dünya genelinde yaşanan türlü değişimlere ayak uydurabiliyorsa eğer, bizler de bu değişimin bir parçası oluyor, yaşamımıza farklı şeyler katabiliyoruz.
Ama yaşadığınız topraklarda gelecek endişeniz varsa eğer. Ne yapacağız? Bu topraklarda nasıl yaşayacağız? Düşüncelerinden de kurtulamıyorsunuz!
İşte 40 yıldan beri Kıbrıs adasında her türlü kurumuyla var olan, dimdik ayakta duran KKTC’de yaşayanlar da bu düşüncelerden kurtulmuş değil.
Çünkü ne acıdır ki, analarının ak sütü gibi kendilerine hak olan bu topraklarda yaşayan Kıbrıs Türk’ünün kurmuş olduğu bu devleti Türkiye’den başka tanıyan başka bir devlet yok!
Neden yok? Niçin tanınmıyor?
Bu soruların öylesine haksız nedenleri vardır ki! Her birisinin açıklaması bir kitap olacak kadar uzundur.
Ama bu nedenlerin en önemlisi ve özeti şudur:
Hıristiyan âlemi Akdeniz’in bu stratejik adasında İslam’ın en önemli temsilcisi olan Türkiye gibi güçlü bir devletin var olmasını istememektedir de ondan…
Tarihin her döneminde Haçlı zihniyetinin ve Haçlı ordularının hedefinde olan İslam âleminin temsilcileri dünya kurulduğundan beri Asya’nın küçük bir bölümünde yaşamaya mahkûm edilmek istenmiş, bu coğrafyadan başka bir bölgede var olmaları istenmemiştir.
Bu mahkûmiyet isteminin dışında İslam âleminin temsilcilerinin çağdaş bilime ortak olmalarının yanı sıra, bu âleme mensup ülke halklarının modern yaşama ortak olmalarının önü de her dönemde bu Haçlı zihniyetin temsilcileri tarafından kesilmiştir.
Bu yaşananların diğer bir amacı İslam coğrafyasındaki yer altı ve yer üstü zenginliklerin Emperyalist-Haçlı güçler tarafından sömürülmesi/paylaşılması isteğidir.
Irak’ta, Libya’da, Suriye’de kısacası Ortadoğu’da son dönemde yaşanan savaşların, insanlık ayıplarının temel nedenlerinden en önemlisi de budur. Kıbrıs adasında bir dönem var olan İngiliz Müstemleke idaresi de bunun bir başka örneğidir.  
Hele ki, günümüz dünyasında Doğu Akdeniz’deki gibi zengin enerji yatakları olan bir bölgeyi kontrol eden bir İslami varlığın Kıbrıs adasında olmaları Emperyalist- Haçlı temsilcileri tarafından tarihin hiçbir döneminde kabul görmemiştir.
Kimilerinin ‘’Kıbrıs Meselesi, birilerinin ‘’Kıbrıs Sorunu’’ bizim ise ‘’Kıbrıs Milli Davamız’’ denilerek 50’li yıllardan beri ha çözüldü, ha çözülecek düşüncesiyle neredeyse bir asra yakın bir zamanı heba edilen Kıbrıs konusu çok doğaldır ki, en çok da adada yaşayan soydaşlarımızı ilgilendirmektedir.
1968 yılından bugüne baktığımızda onca yıl adada çözüm için yapılan müzakerelerden sonuç alınamadığına göre, bundan sonra yapılacak müzakerelerden de bir sonuç çıkmayacaktır!
Nedeni artık herkes tarafından bilinen bu konunun tek bir açıklaması vardır!
O da adanın tamamının Hıristiyan âleminin temsilcisi Rum-Yunan ikilisinin yönetiminde olması gerektiğidir. Böylesi bir sonuç için Yunan-Rum ikilisinin hiçbir dönemde vazgeçmediği talebi, Türkiye’nin ve Türk askerinin adayı terk etmesi yönünde olmuştur.
Dikkat edilecek olursa Kıbrıs’ta yapılan ve çözümü hedefleyen tüm müzakereler boyunca Yunan-Rum ikilisi bu talebinden asla vazgeçmemiştir.
Böylesine yasal olmayan bir talebe ne Türkiye, ne de KKTC tabii ki, evet demeyecektir.
Pekiyi, yukarıda sıraladığım gerçekleri iyice analiz ettiğimizde:
"Gelecek KKTC’ye Ne Gösterecektir?’’ sorusunun cevabı ne olacaktır?

Konunun bugününe baktığımızda KKTC’de yaşayan soydaşlarımızı mücadelesi zorlu ve uzun bir süreç beklemektedir.
Türkiye’nin her konuda KKTC’ye yaptığı büyük yardımlarla yürütülen adanın kuzeyindeki bugünkü yaşam mücadelesine, yine Türkiye’nin atacağı adımlarla KKTC’nin tanınma sürecine katkı yapılmadığı, Rum tarafıyla yaşanan sorunlar, uygulanan insanlık dışı ambargolar var olduğu sürece; adada yaşayan Kıbrıs Türk Halkının gelecek endişesi de hep var olacaktır.
Rum yönetiminin yasal olmasa da ne yazık ki, hala Kıbrıs’ın temsilcisi olarak tanındığı bu dünya yapısında; özellikle günümüzde turizm, ticaret, eğitim, spor, dış ilişkiler konusunda Rumların uygulamış oldukları insanlık dışı ambargolarıyla yaşayan Kıbrıs Türk halkına nefes aldıracak, geleceğini aydınlatacak yegâne çözüm şekli:
KKTC’nin en azından birkaç ülke tarafından tanınması olacaktır.
Böylece KKTC ekonomik yönden daha da zenginleşecek. Kıbrıs Türk’ünün kendi ürettiğini satması, ülke topraklarına ziyaret amacıyla gelecek dost ülke insanlarının yapacağı turizm gelirlerinin katkısı ama daha da önemlisi bu coğrafyada kurulu son Türk devletinin varlığının da kabul görmesi hem bulunduğumuz coğrafyada Türkiye’ye stratejik avantajlar sağlayacağı gibi, hem de İslam âleminin gücüne güç katacaktır.
İşte o zaman;  ‘’Gelecek, KKTC’ye Çok Güzel Günler Gösterecektir.’’