Anastasiadis’in ağzından çıkan şu sözler bayağı beni hem düşündürdü, hem de bir yorum yapmaya yöneltti.  Konu yine güvenlik, yine toplum ve tehdittir.

            Evvelki gün Anastasiadis’in ağzından çıkan sözler şöyleydi:

            “Bir toplumun güvenlik duygusu, öteki toplum için tehdit olmamalıdır.”

            Bu ifadelerini nereye çekerseniz oraya gider.  Kastettiği toplum, Türk toplumu mu?  Yoksa Rum toplumu mu?  Veya görüşmeler sürecinde “anonim şarkı gibi” söylenen bir söz mü?

            Anastasiadis’in bir tarafa bırakarak “güvenlik duygusu”nu irdeleyelim isterseniz...

            Genelleştirerek yorum yapalım hatta.  Bir ülkenin güvenliği hangi anlamda sağlanır?  Halk güvenliği sağlanırken de ne gibi tedbirler alınır? O tedbirler hangi boyutta biçimlenir ve insanların güvenliği pekişir?

            Bugün dünyayı saran terör belası için hemen hemen bütün ülkeler, güvenlik tehlikesi ve güvensizlik tehdidi ile karşı karşıya.

            O bağlamda bir ülkenin askeri ve militarist güçleri derhal devreye girer veya girmelidir, sırf halkının korunması için.  

            Alınan önlemler, gerçekte “güvenlik duygusunun” güçlenmesine yöneliktir.   Özellikle çatışma içinde olan iki ülke insanlarının güvenlik duygusu herhalde körelmiş ve uzun süre düzelmemiştir.

            Madem Anastasiadis bu sözü etti, biz de “güvenlik duygusunu” Kıbrıs gerçeğinde ele alalım...

            Uzun bir hayatın acılarıyla dolu geçmiş, maalesef Kıbrıs’taki iki halkın güvenlik duygusunu yok etti.  Şayet Kıbrıs Türkleri kendi yaşadıklarını anımsayarak, “Olası bir anlaşmada Rumlar bize garanti edebilirler mi bir kez daha toplu katliam yapmayacaklarını, masum insanları sokaklardan alıp kurşuna dizmeyeceklerini, ambargolar uygulamayacaklarını, en önemlisi,  insan haklarımıza tecavüz etmeyeceklerini?”  sorusunu sormamız gerek.

            Gerçekten Kıbrıs Türkü, bu güne kadar Rumlarla içiçe yaşama düşüncesiyle hep güven duygusunun iç çatışmasını yaşamışlardır ve hala yaşıyorlar.

            Türklerin güven duygusu Rum toplumu için neden tehdit olabilir?

          Bu sorunun cevabını aramaya ve bulmaya çalışıyorum.  Şayet Kıbrıs bugün bu noktaya gelmişse, ada ikiye bölünmüşse, EOKA iki başlı bir canavar olarak Rumların hayatına girmişse, bunun sorgulamasını biz değil, Rumlar yapmalıdırlar.  Türklerin kuzeydeki hayatı bugün güçlü bir garantörlük ve güçlü bir korumacılık yapısı içinde mutlu bir şekilde sürüyor.  Ya Rumların güvenlik duyguları?

            Rumların güvenlik duyguları bizim için tehdit oluşturmaz ama, “Rumlar yine bir çılgınlık yaparlar mı?” sorusunu da sorarız elbet.

            Rumlar neden güvenlik duygusunu gündeme getiriyorlar?

            Adadaki Türk askeri ve sıcak savaşlarda yaşananları bir kez daha yaşama ihtimallerinden olsa gerek.  Halbuki Türk askeri sadece ve sadece kendi soydaşlarının hayati geleceği ve can güvenliği için buradadır.

            Türk askerinin adadaki varlığı Rumlarda güvenlik duygusunu yitirmesine bir neden mi?

            Haydi canım siz de.  Türk askeri isteseydi 20 Temmuz günü bütün adayı teslim alabilirdi ama almadı.  Maksat, adaya gerçek barışı getirmekti. Uçakla havadan atılan barış çağrılarına da kulak asmadı Rum komşularımız.  Ecevit’in “Biz adaya barış için geldik, silaha sarılmayınız” sözleri de onları yola getirmedi.

            Rumlar ne yaptılar?  Yaptıkları katliamlarla Türklerin güven duygusunu yok ettiler.

            Daha da özetlersek, Türklerin Rumlara olan güvensizliğidir onlara güven duygusunu kaybettiren.  Lakin Rumların kendi güven duygularını sırf adadaki Türk askeri ve Türkiye’nin garantörlüğü yüzünden yitirmelerine hiç gerek yok.  Çünkü Türkiye ve Türk askeri, ada yaşantısının bir parçası olan Kıbrıs Türklerin ne yaptıklarını ve ne istediklerini gayet iyi biliyorlar.  Hatta Anavatan-Yavruvatan paslaşma ve eşleşmesinde büyük bir ahenk vardır.  O nedenle güven duygusu çok önemli bir tartışma konusudur, diye düşünüyorum.