AB’li dostlarımız işi kestirmeden çözmek istiyor; yani göz boyuyor.
Restore edilmiş Türk köylerinden Kalavaç’daki köy içi düzenlemeyi görünce çok hoşuma gitmişti. Derken Akıncılarda da aynı harf karekterleriyle yazılmış “Köy kahvesi” ve benzeri adları görünce yadırgamadım, değil.
Hafta sonunda Hisarköy’deydim. Orada da aynı yaklaşım.
Köyleri, tarihi, sosyo kültürel yapısına ve coğrafi konumuna göre farklı farklı tasarlamaya gerek duymamışlar!
Hepsi Türk köyü değil mi? Daya gitsin!
Ha Kalavaç, Ha Akıncılar, ha Hisarköy!..
AB ülkeleri, o Avrupalılara özgü uyanıklılık çerçevesinde, çok az bir yatırımla azami kazanç elde etmeyi başarabilme dürtüsüyle Kıbrıs Türkü’ne “Yardım ediyor,” gibi görünmeyi başarıyor.
Türkiye’nin yatırımları karşısında pire gibi kalması AB ülkelerini hiç sıkıntıya sokmuyor.
Yollar, ayrımlı yollar, KKTC’ye yatırımı gerektiren her türlü kalemi AB değil, Türkiye yapıyor.
Ama birkaç köyde, yolları, köyün duvarlarını Türkiye örüyor. Köy merkezindeki 200 metrelik yol AB finansmanı ile yapılıyor.
Kimse “nereden akıyor bu çeşmenin suyu?” diye sormuyor.
Göze batan “Restorasyon çalışmaları AB tarafından finanse edilmiştir,” yazısının ön planda olması.
Hisarköy festvalinde rastladığım gibi, çevrede halkın aklını çelmek üzere bekleyen bol sayıda sözde kanaat önderleri var.
Onlar da içten içe AB ile birlikte herşeyin çok daha güzel olacağını söylemeye hazır. Amaçları halkı Türkiye’ye karşı kışkırtmak!
Azıcık dürtünce adam Türkiye’yi yerin dibine batırıp, çıkartıyor.
Sonra sözü hiç utanmadan “Vicdani red” kavramına getiriyor.
***
Efendim, bu kavram 1970’li yıllarda Vietnam Savaşı sırasında Amerkalı savaş karşıtı bireyler tarafından kullanılmıştı.
“Vicdani red” talebinde bulunanlar katışıksız Hristiyanlardı. Örneğin, özünde çok barışçı bir din olan Hristiyanlıkta, Kilise’ye silahla girmek yasaktır. Zaten Ortaçağ’da Pazar günleri Kilise’ye giden asiller, Kilise’nin girişinde, en dipteki silah odasına belindeki kılıçı bıraktıktan sonra yanlarındaki eşine/nişanlısına veya annesine “Hanımlar önden” diye işaret eder, kilisenin girişinde bir düşmanı nın pusuya yatıp kendisini bekleyip, beklemediğini öğrenmek isterdi.
İşte, kulağa çok nazik gibi gelen,”Ladies First”ün,“Hanımlar önden” deyişinin ardında bile böylesi ince hesaplar var.
Bizim vicdani retçi Kanat, eğer gerçek vicdani retçi olsa tavukların kesilmesine bile vicdanının “Hayır”, diyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Ancak, çakma vicdani retçilerin nedense Kıbrıs Türk Kamu oyunun görüşme sürecindeki midesini bulandırmak adına vicdanları kıpır kıpır ediyor.
KTÖS ve benzeri sendika yöneticileri de gene bu dönemde harekete geçiyor. Akılları sıra göç yasasını protesto etmek için sık sık elçiliğin önünde bekleşiyorlar.
***
Artık 2005’lerin 1. Annan Planı sürecinde değiliz.
Artık AB’nin sözüne de güvenemeyeceğimizi, bizzat AB, Rum yanlısı politikalarıyla bize karşı kanıtladı.
Evet, Türkiye içten içe kaynamıyor; kaynatılıyor. Ama sakın kimse Türkiye’nin Kıbrıslı soydaşlarını amiyane deyişle “sattığını” veya satacağını sanmasın.
Satacak olan dünyada ilk kez uygulanan bir projeyi, yani denizin altından su getirme işlemini başlatır mıydı?
Eğer Türkiye Kıbrıs’tan cayacak olsa, şu anda Ercan-Girne ve Güzelyurt’a gidecek olan ayrımlı yol inşaatını sürdürür müydü?
Satacak olan Geçitköy’deki çalışmaları devam edermiydi.
Yüzlerce kilometrelik temiz su boru hattı döşemeleri devam eder miydi?
Efendim, Barış görüşmelerinin henüz başındayız. Rum tarafında başlayan hükümet krizinin çok yakında bize de sirayet etmesinin kaçınılmaz olduğu düşüncesindeyim. Umarım yanılırım.
Özetle; Avrupalı dostlarımız “kısa yol”lar kullanarak, Kıbrıs Türkü’nün aklını karıştırmak istiyor. Onca yeniş gazete ve televizyon bu amaçla yayım hayatına atılıyor.
Kanımca en akılcı yol, AB denizinde buharlaşacak bir damla haline gelmemek için, Türkiye’nin de üyeliğini beklemekte yarar var. Bu da zaten 2023’lere kadar uzanan dokuz-on yıl.
Eh, o kadar bekleyemeyen zaten Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı. O nedenle çözüm yolları bulurlar; kendilerine kolay gelsin demek daha doğrudur, diye düşünüyorum.
Efendim, saygılarımla!..