Bir politikacı seçim de kazanır, kaybeder de. Bundan daha normal bir şey olamaz. 18 Ekim, 2020 cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Akıncı rakibi Sayın Tatar’a oy fazlasıyla bir fark yaratamayarak, kendisini “siyaseten emekliye ayırdığını” açıkladı. Aslında KKTC cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk kez kaybetmedi Akıncı. Bu 3. Veya 4. Seçim kaybıdır. Bu defaki kayıp 2. Turda olduğu için daha farklı değerlendirilebilir doğal olarak. Nitekim Akıncı seçim sonuçları belli olduktan sonra basın önünde yaptığı açıklamada biraz da kınayeli olarak “bu seçim sonuçlarının alınmasında çaba harcayanların tümünü kutlarım” deme gereğini duydu. Şimdi bizler de buradan giriş yapalım ki iyice meramımızı anlatabilelim.

Sayın Akıncı’nın bu “tüm çaba harcayanlar” söylemini çok yakın tarihimizde yaşadığımız yalın ve somut gerçekleri göz önüne alarak açalım; açalım ki KKTC seçmenlerinin yarısına çok yakınının destekleyip oy verdiği görüşlerin Akıncı’nın şahsında neden kaybettiğinin anlaşılmasına elle tutulur bir katkıda bulunabilelim.

Bir defa 2020 yılının, geçtiğimiz pazarında gerçekleşen seçimlerde “Akıncı kaybetti” demek yerine esasta Akıncı’nın en azından 2015 yılından beri özellikle benimsemiş olduğu, savunduğu özellikle de “Kıbrıs sorununun çözümü noktasındaki görüşlerinin kaybettiğin”i söylemek, yapacağımız kısa analizimiz ve değerlendirmemizde bize daha fazla yardımcı olacaktır.

Bir defa taa 2004 yılında, “Federal, iki toplumlu, iki kesimli, siyasal eşitliğe dayalı federal bir Kıbrıs” oluşturulması fikir ve görüşleri Rum toplumunun yüzde 75 destek gören “oxi”si seçim değilse bile referandum kaybettirmişti  Kıbrıs Türk tarafına.Ve aslında bu referandum’da “evet”i desteklemiş olan siyasi liderler olan başta Tayyip Erdoğan, Mehmet Ali Talat, Kıbrıslı Türk siyasal liderler topyekun kaybetmişlerdi. Referandumlar öncesinde T.C’nin o dönemdeki yetkilileri tam kadro sahalardaydı, medya ortamlarındaydı federalcı liderlerin arkasında; hem de kapılar gibi. Ama ne yazık ki referandumlarda hedeflenen çözüm elde edilememesi bir yana Rum devleti Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyeliği de kazanarak günümüze kadar varan AB dayanışmasının, Kıbrıs Türk Toplumunun siyasal varlığını tamamen yok sayan sonuçlarını karşımıza çıkardı.

 11 Eylül, 2014 tarihli Kıbrıs Türk-Rum çerçevesinin ortaya çıkmasında ve Eroğlu’nun Anastasiades’le birlikte bu belgenin altına imza atmasında yine başta Erdoğan olmak üzere dönemin DİB Davutoğlu’nun bayağı “haydi  bastır”ları olduğunu Mısır’daki sağır sultan bile duydu ve bilir. Bu da bir müdhale değimiydi?

Gelelim 2010 yılına. Mehmet Ali Talat’ın Eroğlu’na karşı seçim kaybettiği yıldı. Bu seçimden önce MAT Hristofyas’tan ortak bir mutabakat metnini imzalamayı istemiş çok çabalamış ama Hristofyas’a bir türlü imzalatamamıştı. MAT’ın bu çabalarının arkasında yine Erdoğan vardı. O kadarki Hristofyas’ı bu mutabakatı imzalamaya ikna etmesi için dönemin BMGK genel sekreteri Ban Ki Moon Erdoğan çok özel ricası üzerine Lefkoşa’ya geldi ve günlerce çaba da harcamıştı.Ama tüm bu çabalar boşa çıkmıştı Sonuçta söz verdiği çözüm yolunda bir ortak mutabakat bileüretememiş olanTalat seçimleri kaybetti.

Akıncı 2015 seçimlerini federal çözüm yolunda yeni bir nefes yeni bir tazelenmiş iradeyi de arkasına  olarakalarak aslanlar gibi kazandı. Kazandı kazanmasına da da Türkiye’nin son ana kadar desteği olmasına rağmen Anastasiades’e bir çözüm çerçevesine, yol planına imza attıramadı. Kısaca Akıncı’nın çözüm stratejisi ve taktikleri Temmuz 2017’de Crans Montana’da tamamen çöktü.  Anastasiades Akıncının 2. Bir dönem için seçilme biletini Cras Montana’da elinden aldı. 2020 Ekim ayına kadar “uzatmalar” da tükendi ve şimdi yeni bir cumhurbaşkanımız var “federasyonu görüşmem” demeyen ve önceki cumhurbaşkanlarımız  gibi Türkiyenin desteğini alan. O zaman bu şikayetler , tantanalar niye? Anastasiades ve O’na tam destek veren AB ve Fransa’nın kışkartmaları ve askeri kızıştırmalarına söylenecek söz yok mu? Ta güney Kıbrıs’a kadar gelerek, Sayın Akıncı’ya sadece telefon etmek için zaman ayırabilen Pompeo’nun hiç mi suçu yok? AB yüksek temsilcisi Borrell’in Kıbrıs Türk toplumunu tamaman gözden çıkararak güney Kıbrıs’ta iki gün geçirmesinin hiç mi anlamı yok? “Aman susalım da avrocuklar akmaya devam etsin” moduna sokulanlar mı Kıbrıs Türk Halkının iradesini temsil ediyorlar? Seçimdi geçti..Akıncı’nın savunduğu siyasi görüşler kaybetti, Tatar’ınkiler kazandı. “Alışacağız..Ve birbirimizle kucaklaşarak dayanışarak bir defaki sefere kuzey Kıbrıs’a uğramakta sıkıntı yaşayanları çatlatacağız” diyebilirmiyiz.?. Anastasiades için inanının hiç birşey fark etmiyor.Çünkü O, BM veAB üyesi Yunan devleti olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni iktidarının son gününe kadar korumaya kararlıdır. Kendisinden önce gelip geçmiş Rum liderler gibi. Ya biz?!