Nedense seçimler yaklaştıkça, muhalefet daha da sertleşiyor ve adeta mevcut hükümeti, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı, iktidarın başı Dr. Faiz Sucuoğlu’nu ve kabinesini acımasızca eleştiriyor. Adeta “mal bulmuş mağrubi” gibi.

            Eleştirilerin en belirgin ve en somutu, Ankara’nın planlayıp herkesin önüne koyduğu, hatta Kıbrıs Türkü’ne bir jest ve kalıcı eser bırakma adına Kermia bölgesine Cumhurbaşkanlığı sarayı ile meclis binasının yapımı gelir.

            Gerçek olan odur ki, gerek yeni Cumhurbaşkanlığı sarayının, gerekse yeni meclis binasının yapımını ne Ersin Tatar, ne de geçmiş hükümetin başı Ersan Saner istemiştir.  Daha da önemlisi Dr. Faiz Sucuoğlu, o dönemde hükümetin başı da değildi.

            Lakin gelin görün ki, muhalifler bu konuyu seçim malzemesi yaparak bombalamaya devam ediyorlar.

            Efendim 589 milyon TL, bu kadar zor günlerde, bu pahalılıkta bu maksat için kullanılabilir mi? gibi ifadelere hedef oluyor bu proje.

            Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs’a gelişinde ortaya attığı yeni bir fikir ve yeni bir projedir bu.  Türkiye’nin koskoca Cumhurbaşkanı bize yeni Cumhurbaşkanlığı sarayı ile yeni meclis binası yapacak da, bizim Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar veya şimdiki iktidarın başındaki Başbakan Dr. Faiz Sucuoğlu Sayın Erdoğan’a; “Sayın Cumhurbaşkanım, lütfen bize bu tür projeleri önümüze koymayınız.  Bakınız adamlar bizi acımasızca eleştiriyorlar” diyecek halleri yoktur herhalde.  Recep Tayyip Erdoğan takdir etmiş, karar vermiş, kime ne?

            Madem Sayın Erdoğan böyle bir projeye onay verdi, herhalde parasını da, rojesini de, projenin ihalesini de düşünmüştür.  Kime ne Ankara’nın bu maksada uygun bir bütçe ayırmasından?

            Halbuki geriye baktığımızda Rumların herşeyimizi elimizden aldıklarını görürüz.  Şimdi Rumlarla “Geliniz Birleşik Kıbrıs’ı yaratalım” muhabbeti yapanlar şöyle tarihin basamaklarında dolandıklarında, göreceklerdir nereden nereye geldiğimizi. 1960’ta, Londra ve Zürih Anlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti kaç yıl sürmüştü?  Halbuki o zaman gerçek anlamda “Birleşik bir Kıbrıs” vardı ve Türk tarafı çok iyi niyetliydi.  Ama Rumlar, saçma hayalleri olan ENOSİS rüyasına yenik düşünce silahlara sarıldılar, bütün haklarımızı gasbettiler, bütün köylerde toplu katliamlar yaptılar, evlerimizi barklarımızı yaktılar, mallarımızı ganimetlediler ve 1968’te başlayan ikili görüşmelerde bize uzlaşmazlıklarını gösterdiler ve hala gösteriyorlar, yedikleri tokada rağmen.

            1968’de henüz sekiz yaşında olan 5. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar Kıbrıs sorunu ile büyüdü, pek çok olaya tanık oldu, bütün öğrenimi boyunca Kıbrıs Türkü’nün davası için ölümüne bir uğraş verdi ve geldiği o uzun yolda, idealleri ile KKTC’nin 5’nci Cumhurbaşkanı oldu.  Ve maalesef Ersin Tatar da, gerek Mehmet Ali Talat, gerek Dr. Derviş Eroğlu ve gerekse Mustafa Akıncı gibi, çözülmeyen veya çözülemeyen Kıbrıs sorununu önlerinde buldular.

            21 Aralık 1963’ten bu yana, tamı tamına 59 yıl geçti ve Rumların uzlaşmazlıkları yüzünden Kıbrıs sorunu çözülmedi.

            Lakin Kıbrıs Türkü, Anavatan’ın göndermiş olduğu paralarla soluk aldı, kendine yeni yarınlar yarattı, maaşları düzenledi ve en önemlisi; Kıbrıs Türkü’nün davasına ve KKTC gerçeğine dört elle sarıldı.  Hâlâ Anavatan, sağ olsun, bizimle bu davanın yolunda yürüyor. Yürürken de “Kıbrıs Türkü, verdiği onurlu mücadelenin ödülüne ve dünyadaki onurlu duruşa kavuşmayı da hak ediyor” dercesine bize yeni Cumhurbaşkanlığı sarayı ve yeni bir meclis binası yapma kararı alıyor.

            Bütün bu gelişmeleri bütün muhalif kanat gayet iyi biliyor ve bilmesine karşın, sırf seçimlerde siyasi rant elde etmek için bombalamaya devam ediyor maalesef.

            Bir an için düşünüyorum...  Bir an için muhaliflerin iktidara geldiğini tahayyül ediyorum... Bir an için muhaliflerin başbakanı olacak kişinin veya kişilerin Ankara temaslarının başladığını kafamdan geçiyorum...

            Hangi babayiğit hesap soracak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve şu soruyu yöneltecek?

            “Sayın Cumhurbaşkanı bize yeni bir Cumhurbaşkanlığı sarayı, yeni bir meclis binası yapmayın.  Bunu yapmaya karar verirken biz, muhalefete sordunuz mu ki, böyle bir binayı veya binaları yapıyorsunuz?”

            Ne kadar tuhaf değil mi?

            Bütün siyasiler ve makamlar geçicidir ama arkada yapılan eserler kalır.  Yarın o yeni başkanlık sarayından da, yeni meclis binasından da pek çok siyasetiçmiz gelip geçecek.  Sağcısı ile, solcusu ve sosyal demokratı ile.  Ama geçecek.  Hatta Sayın Erdoğan da geçecek bir gün siyaset sahnesinden ama yaptıkları kalacak.  Yani onlar geçecek, o görkemli ve Rumlarda dahi bulunmayan bu görkemli eserler kalacak.

            İnsan empati yapınca gerçekleri daha rahat görebiliyor. 

Lakin gerçek olan odur ki, muhalefetin kendi bakış açıları ile bakıyor sanki seçmen de bu duruma.  Bu seçim sürecinde yine Külliye diyor da başka birşey demiyor.

            Haydi bakalım rest çekin Ankara’ya da görelim sizi.

            Yahu kardeşim...

            Parayı veren Ankara...

            Projeyi hazırlatan Ankara...

            Bu binaların prestij ve itibar açısından yapımını üstlenen Ankara.  Sana ne be kardeşim?

            Bence sağ kanattan güçlü bir açıklama gelmelidir kamuoyuna.  Bu yazılanlar çerçevesinde, Ankara’yı eleştirme anlamında değil, bilakis takdir duyguları ile onurlandırmak adına. Yani kamuoyunu bilgilendirmek ve muhalefete bir soru sorması lazım.

            “Siz neyi eleştiriyorsunuz be kardeşim?”

            20 Temmuz 1974 öncesinde ilk kez Rumların uçak alanına gittiğimizde, ne yalan söyleyim kıskanmıştım.  Hatta içimden şu sözleri geçirmiştim:

            “Bir gün bizim de modern bir uçak alanımız olacak mı?”

            Ve günü geldi, Harekât sonrasında bizler de, Rumlardan daha modern bir uçak alanı yaptık.  Bu bir rekabetin göstergesiydi.  Rumların harekât sonrasında yapmış oldukları uçak alanlarını ne gördüm, ne de görmek istedim.  Herhalde üzerinden bunca yıl geçince onlar daha modern ve daha donanımlı uçak alanları yapmışlardır.  Yapsınlar canım.  Nasıl olsa bizler kuzeyde, onlar da güneydedirler.  Onlar istediklerini yaparlar, biz de istediklerimizi yaparız.

            İlk kez Dr. Küçük’ün Dairesine memur olarak atandığımda, müsteşarım, Ersin Tatar’ın merhum dedesi Cemal Mütüzade bana ve bir bayan memura talimat vermişti, bir rapor çalışması için papazın Cumhurbaşkanlığı sarayında önemli bir çalışma yapılacak diye.  Yani memur takviyesi, anlayacağınız.  Makarios’un sarayına giden bir ben, bir de Cemal Müftüzade’nin sekreteri Merzuka Selim Hanım’dı.  Hani Kumsal baskınında Rumlar onu ve ailesini alıp, Cikko Manastırı’na hapsettikleri kadın...

            O gün de içimden bir kıskançlık gelip geçmişti.

            Makarios’un kullandığı bina, İngiliz döneminden kalma Vali Konağı idi.  Orası Cumhurbaşkanı’nın hem ikametgahı, hem de resmi makam binasıydı.  Ama Dr. Küçük’e iki İngiliz Yüksek Komiseri’nin sarı taştan binası tahsis edilmişti.  Birisi Ledra Palace arkasında kalan resmi dairesi, diğeri de şimdiki Cumhurbaşkanlığı binamızdı.

            Makarios’un sarayını gördüğümde, “İngilizler Dr. Küçük’e kazık attılar” demiştim içimden.

            Sanırım kuzeyde yapılacak olan ve devamlı “külliye” olarak nitelendirilen bina ile yeni meclis binası, Rumları kıskandıracak kadar görkemli olacak.  Ve haliyle nesiller boyu birçok yeni siyasetçi o binalardan gelip geçecek.

            Daha ne diyelim ki arkadaş?

            İşte size bir külliye binası, işte size yeni bir meclis binası...  Bu kadar söze ne gerek var?