Maalesef emekli binbaşı Derviş Delikurt’u kaybettik.  Toplum içinde ciddiyeti, disiplinli askerliği ve saygınlığı her zaman anımsanacak müthiş bir insandı Derviş.
Onun ölüm nedenini öğrenince insanın isyan edesi gelir.  Meğer uzun zamandan beri kanserle cebelleşiyormuş o korkusuz kahraman ve korkusuz asker Derviş Delikurt.  Ne kadar  insanı daha  yitireceğiz şu mendebur hastalık yüzünden bilemiyorum.  Lakin isyan ediyorum herkes gibi.  Hatta bir de şu satırlar geçiyor aklımdan.
“Sen büyük kahraman, düşmana diş söktüren sevgili Derviş, o müthiş mücadeleyi verirken, bu hastalığın da neden savaşanı olamadığını soruyorum sana.”
Bu mendebur hastalık ne komutan dinler, ne kahraman, ne Cumhurbaşkanı, ne imparator, ne de kral.  Hani günü gelen gidecek derler de, Derviş’in gününün henüz gelmediğini düşünüyorum.  Allah’a isyan mı edelim?  İşte onun da kadari öyleymiş meğer.
Anımsadığım kadarı ile rahmetlik Derviş, kabul edilmez bir askeri cinayete kurban giden rahmetlik Aplay Mustafa’nın küçük kardeydi.  Yanılacağımı sanmıyorum.  Şu küçücük memlekette herkes birbirini tanır.  Alpay Mustafa da yüreği patlak cesur bir TMT’ciydi.  
Ama hayatının gerçek anlamda derinliğine inilerek bir belgesel hazırlanabileceğini düşünüyorum.
Sanırım Derviş’in askerlik mesleğini sevmesi ve Kıbrıs Barış Harekatlarında ölümüne cephede savaşması, abisinden aldığı feyz ve etkileşimlerindendir.
Harekatlarda bizlerin mücahit olarak görev yaptığımız 30’ncü Bölük Komutanlığı’na, bir veya iki yıl sonra getirilmişti. O görevi ifası esnasında çelik gibi bir yüreği, ama ipek gibi de bir kalbi olduğunu gördük.  O her zaman  ezilen mücahitleri ve zayıfları korumasını bilen birisiydi.
Onun en büyük tutkusu, formunu korumak ve ölümüne sürekli spor yapmaktı.  O form koruma esnasında onu sürekli dereboyunda veya sokak aralarında spor kıyafetleri ile koşar vaziyette görürdük.  Karşılaştığımızda da hiç istifini bozmadan gelene geçene selamını esirgemezdi.
Akan zaman içinde KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş’ın koruma subayı olmuştu.  O görevlerini çok iyi anımsıyorum....
Cumhurbaşkanı’nın adımına adım atar, korumacılığın nasıl olması gerektiğini herkese gösterirdi.  Merhum Denktaş ona, son derece güvenir, son derece de onu severdi.
Benim her zaman kullandığım bir söz vardır.
“Birinci adamlarla çalışmak hem zor, hem zevkli, hem de heyecan vericidir.”
Derviş Delikurt o görevi ifa ederken, zaman zaman sarayda Cumhurbaşkanı’nın emirlerini yerine getirirken, bir yerde her zaman ona karşı bir güven tazeliyordu.  Onunla sohbetleri ve sıcak ilgileri hiç bitmemişti.
Benim en üzüldüğüm şey neydi bilir misiniz?
Onun genç yaşta emekli olması.  Hatta en verilmli çağında askerlik görevini bırakması, askerlik açısından büyük kayıptı.
Ondan sonraki hayatında da kendini hep spora ve ailesine verdi.
Yeniden harekat günlerine dönecek olursak, onun cephede düşmana karşı savaşırken, ortaya nasıl bir yürek koyduğuna tanık olmuşuzdur.
Özellikle savaş esnasında tecrübe çok önemliydi.  Derviş Delikurt çivi gibi atletik yapısıyla bir rüzgar gibi bir mevziden bir mevziye ismi gibi deli divane gibi koştu durdu vatanı korumak için.  Esasında onun ve ailesinin yaşadığı acılar, bir romana konu olacak kadar derin ve anlamlıdır.
Onun askerliği ve sessiz kahramanlığı nasıl irdelenebilir?
Böyle ölmesi mi gerekirdi genç denecek yaşta?
O genç yaşında hayata veda ederken, belki anılarını kaleme almıştır diye düşünüyorum.  Şayet anılarını kaleme almışsa veya karaladığı anıları henüz ham bir malzeme ise, mutlaka kızının veya eşinin bu malzemeleri iyi değerlendirmesi ve geçmişten geleceğe ışık tutmaları gerekir.  Tabii ki böyle bir çalışmaya elbette ki TMT Mücahitler Derneği de destek verebilir diye düşünüyorum.
Velhasıl ne söylesek boş.  Bir koca çınar aramızdan ayrıldı ve onun anıları ve izleri, cephelerde, sokaklarda ve dostluklar demetinde kaldı.
Yolun açık ve mekanın cennet olsun sevgili Derviş Delikurt.  Seni hep hatırlayacak ve arkanda bıraktığın hatıralarınla yaşayacağız.
Sevgili Derviş’e Allah’tan gani gani rahmet, yaslı ailesine başsağlığı dilerim.