Çeşitli vesilelerle dünyanın tepesine çıkışlarda dağcıların farklı nedenlerle değişik yollar seçtiğini biliriz. Aslında yollar bizim tepe çıkarken seçtiğimiz geçiş yollarıdır. Buraya kadar evet; ama bizim Kıbrıs Sorunu’nun çözümünde neden sadece tek yol bulunduğunu sanıyoruz?
Talat çözüm istiyor diye, Himalaya’nın tepesine sadece onun istediği yoldan mı gitmek zorundayız?
Şüphesiz Kıbrıs’ta kalıcı çözüme ulaşmak, Himalaya’ya çıkmaktan çok daha zor. Öyleyse neden farklı yollar denemeyelim?
Efendim, Amerikalılar çözüm çok yakın diyor; sakın inanmayın.
Onlar Kıbrıs’ın münhasır ekonomik sularında çıkan gazın AB ülkelerine biran evvel ulaşmasını ve Rus gazına olan bağlılıklarının daha aza indirilmesini isiyor.
ABD’nin ”Barış” veya ”Çözüm” dediği şey, tarafların birbirini öldürmemesi; sıcak savaşın olmaması. Yoksa imza atıldıktan sonra, yani, biz zavallık bir azınlık olmayı kabul edince, bize kimse yardım edemeyecek.
Eğer Türkler kendi haklarından vazgeçip bütün geleceklerini Rumların, ABD’nin ve AB’nin keyfine bırakırsa bizde de ancak Kırım’daki gibi bir barış olabilir! Yani sadece azınlık hakları!..
Allah göstermesin, birkaç gün veya bir hafta süreyla batılı televizyonlar ”Türklerin kaybolan haklarından” söz eder. Ardından da, nasıl Nato ve AB  ülkelerinin sözde garantisi Kırım Tatarları’nın özgürce yaşayabilmesine yetmediyse, hiçbir AB ülkesi Kırım Tatarları veya Kıbrıs Türkleri için kılını kıpırdatmaz.
Öyleyse:
Biz ne kadar söz verip gözümüzü boyamak isteseler de, Türkiye’nin garantisinden vazgeçemeyiz.
Kıbrıs’ta barış, Talat’ın değil, bizlerin istediği şekilde olmalı.
Şu gerçeği biliyoruz ki, bizim için en gerçekçi çözüm, Rumlara teslim olmadan, AB veya NATO’nun garantilerine kulak asmadan, Türkiye ile elele yapılacak bir AB yolculuğudur. Bunun dışında bir çözüm bize felaket getirir.
Biz, zor da olsa Himalaya’nın K2 tepesine kuzeyden çıkmak istiyoruz. Var mı itirazı olan?
***
Bugünlerde Stockholm’deyim.
Artık metrolarda kitap ombinlerce okur gitmiş. Yerlerinde sürekli olarak önündeki akıllı telefonla kısık sesle konuşan veya sörf yapan gençler var.
Yüksek topluklu bir kız varsa; o da ya Polonya’dan, ya Rusya’dan veya Türkiye’den yeni gelmiş bir olabilir.
Hemen her AB ülkesinde olduğu gibi ırkçı ve göçmen karşıtı siyasi akımlar burada da güçlenmiş.
Son kamuoylamalarına göre; Sol Parti (VP) sonbaharda yapılacak seçimler öncesi %8’e yaklaşan oy potansiyeli ile sol cephenin yanlız partisi; kimse onlarla koalisyon kurmak istemiyor. SAP, Solyaldemokrat İşçi Partisi’nin %32’lik bir gücü var. Çevre Partisi’nin (MP) kamuoyundaki desteği de % 10 kadar. Onlar sağ bloktan partilerle kolalisyona daha sıcak bakıyorlar.
Sağ blokta Muhafazakarlar %25, Center (Merkez Partisi) %4, Liberal (Halkpartisi) %6 ve Hristiyan Demokratlar’ın (KDS) gücü ise sadece %4’lük bir desteğe yetiyor.
Ama bütün bu siyasi partilerin dışında İsveç Demokratları (Aşırı sağcılar), %9’luk oy destekleri ile terazinin ibresini elinde tutacak parti.
İkinci Dünya Savaşı sonrası sosyaldemokratların bütün Avrupa’daki toplumsal kazanımını sıfır ile çarpmaya ant içimiş neonazi bir hareket bütün AB ülkelerinde olduğu gibi İsveç’i de kökünden sallamaya aday. Nedeni de özellikle 1980’li yıllardan beri Avrupa’da yaşanan göçmen krizi.
İsveç’in AB’ye üyeliğiyle birlikte, ülkeye Arnavutluk, Romanya, Bulgaristan ve Macaristan’dan, ayrıca Baltık ülkelerinden gelen serbest göç, AB’nin bir zamanlar güçlü bir ekonomi ve uluslarası dayanışma duyguları gelişmiş İsveç’in toplumsal dengelerini bozmuşa benziyor.
İnsanlar, aynı Kıbrıs’ta olduğu gibi denetimsiz göçe hayır diyorlar. Ama AB ülkelerinde herkesin serbest dolaşım hakkı var. Bu arada ekonomisi bozulan Yunanistanlılar yıllar sonra yeniden İsveç’e geri dönüyorlar.
***
Özetle: Güney’de özellikle Larnaka Bahçeler bölgesindeki kıyı şeridinde, denizden 1 km. derinliğine kadar Rumların hiç evi yok.
Rumların isteği olur ve AB’ye girersek, Kuzey sahil şeridindeki eski Rum köylerinde Türklere  hiç ev ve hayat hakkı kalmayacak.
O nedenle gelin Himalaya’nın K2 tepesine, zor da olsa, bize en az zarar verecek Kuzey’den gidelim. Yolumuz uzun da olsa başımıza bir belaya sokmayalım.
ABD tam bir anlaşma olmasa da, gazın dağıtımına olanak sağlayan çözüme çoktan razı. Yeter ki biz bir yanlış yapmayalım.
Efendim, kazasız barış dileklerimle, barışın ülkesi İsveç’ten sizlere saygılarımı sunarım.