Günün yorgunluğunu üzerimizden atmak için önce koltuklarımıza kurulur, sonra da yemek sonrası kahvemizi veya çayımızı yudumlarız. O gece televizyondaki dizilerini veya yarışmaları takip ederseniz, haberler sonrasını beklemek zorunda kalırsınız. İşte o saatler, insanın mutlu olduğu, gözlemlediği ama bir taraftan da düşündüğü anlardır.

İşte o düşünülen şey, Türkiye seçimlerine yönelik haberler ve çok büyük fikirsel çatışmalardır. Esasında bu çatışmalar, siyasilerin başkalaşmaları veya çirkinleşmeleridir.
Lakin unutmamak lazım... Halk bu çirkinlikleri ve bu başkalaşmaları görerek verecek kararını. O bağlamda AKP’nin seçim ilanı dikkatimi çekince, “Mazide Kaldı” başlığı ile Hürriyet Gazetesi’nin tam sayfasını kaplayan açıklamaları hakkında bir yorum yapmak geçti içimden.

O seçim ilanında adeta geçmiş, kronolojik bir anlatı şeklinde veriliyor, sırf anımsanma bakımından. Bu yazıdaki ifadeler gerçekten basit ama çok etkileyiciydi.

Orada verilmek istenen mesaj, “Geçmiş Türkiye manzaralarını” vererek “yeni manzaraları” halkın önüne koyma anlamı taşımaktadır. İsterseniz geçmişte yaşananların bazılarına şöyle bir bakalım...

Slogan gibi verilen ilk açıklama şöyleydi:

“Suları akmayan şehirler, bidonlarla günlerce su tankeri bekleyen insanlar vardı.”

Bu bir gerçek! Bir gerçek ifade ise, ülkenin geçmiş iktidarlar döneminde sokaklarındaki çöp yığınları ile ilgiliydi.

“Ülkenin en büyük şehrinde çöp dağları, patlayan çöplükler vardı.”

Sanırım bu ifadede, İstanbul kastediliyor. Yani Kadir Topbaş’ın ekmeğine yağ sürülüyor. Kadir Topbaş’ın başarısız olduğunu kimse söyleyemez. İstanbul insanı onun hizmetlerini daha iyi değerlendirir. Biz Kıbrıs insanı kısa ziyaretlerimizde geçtiğimiz o geniş caddelerdeki temizliği ve rengarenk parkları, tertemiz marketleri ve hijyen ortamları görebiliriz. Herhalde o çöp yığınlarının olduğu yıllar, AKP’den çok önceki iktidarların eseriydi. Hiç unutmayacağım... Çocuklarımla ilk kez İstanbul’a gittiğimde, yıl 1976’ydı ve İstanbul sokakları ve yolları çöp yığınları ile doluydu. Etraf lek gibi kokuyordu. O günleri yaşayan halk, herhalde o kıyaslamayı yapabilmektedir.

O propaganda yazısında beni etkileyen ifadelerden birisi de şuydu:

“Maaş kuyruklarında hayatını kaybeden emekliler vardı.”

Gerçekten de maaş kuyruklarında hayatını kaybeden yaşlı insanların pek çok resmini ve haberleriniTürkiye gazetelerinde görmüştük. O haberler insanları o kadar etkilenmişti ki, “İşte Türkiye budur” sözlerini söyletecek kadar acı ve bize yakışmayan bir durumun mesajını veriyordu.

Mesela çok önemli bir ifade de şuydu:

“Gündemi belirleyen değil, gündemi belirlenen bir Türkiye vardı.”

Bu ifadenin anlamını idrak edebildik mi? Gerçekten geçmişte gündemi Türkiye belirlemiyordu, gündemi belirlenen Türkiye vardı. Ya şimdi? Şimdi gündemi belirlenen Türkiye yok mu? Dış güçlerin bastırmaları, AB yolundaki empozeler, Ortadoğu projesinde Türkiye’nin jeopolitik durumu ve Arap ülkelerinin savaşlarındaki “tavşana kaç, tazıya tut” anlayışları yok mu büyük güçlerin? Bu konuda dış etmenler açısından bu slogana pek katılmıyorum. Lakin Türkiye’nin iç çatışmaları, terör eylemleri ve ölen masum insanların manzaraları hala hafızalardadı. Sağ-sol çatışmaları şimdi kalktı da, yine de zaman zaman hortlama gösterir olur.

Yukarıdaki ifadeye benzer bir başka ifade de şuydu:

“Milletin devleti değil, devletin milleti vardı.”

Burada bir ironi vardır. Bir benzetme veya ters yüz edilerek bir etkileşimi yaratma vardır. Devletle milletin içiçe olduğu veya olmadığı anlamı verilmeye çalışılıyor ki, bu ifadede murad edilen mesaj; “Biz milleti kucaklayanız” mesajıdır. Yani bu ifade de tartışma kaldıran bir ifadedir.

Tabii ki bütün listeyi yorumlamam mümkün değil. O propaganda yazısının en altında AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın resmi ve şu ifade vardı:

“Büyük medeniyet yolunda daima ileri.”

O propaganda ilanını hem okuduk, hem de yorumladık da, bir nebze olsun bir Kıbrıslı olarak birkaç söz de ben ilave etmek istedim yorumumu katarak.

Bütün o seçim ilanında söylenenler doğrudur. Televizyon propagandasında gösterilen savaş sanayiine yönelik yapılanlar, üretilen silahlar, sanayi tesisleri ve yükselen değerler tümden doğrudur ve halkı en çok etkileyen gerçeklerdir. Bunu kimse inkar edemez.

Her zaman Türkiye’nin yükselişinden bizler de onur duymuşuz. Lakin bir de şu fotoğraf geliyor gözlerimin önüne...

Ulu Önder Atatürk’ün kıyafet devrimi sonrasında çağdaş Türk kadınları ile çekilen resimde tek bir türbanlı kadının olmayışı geliyor önüme. Bir başka fotoğrafta da Başbakan Erdoğan’ın türbanlı kadınlarla çekilmiş ama o fotoğraf karesinde tek bir şapkalı çağdaş kadının olmayışı vardır.

İnsanlar bu iki fotoğrafa da bakıyorlar herhalde. Yani başkalaşmaya. Hem batıya açılan, hem de doğu yaşantısına ve giyimine özen gösteren, hatta devlet politikası haline gelen örtünme akımı gösteren koca Türkiye...

Kullanılan slogan çok güzel de, o başkalaşımla “Herşeyin mazide kaldığını” söylemek de insanın içini acıtıyor ve Atatürk’ün kemiklerini sızlatıyor, nemelazım...