Bir an için bizlerin o eski okul günlerimize gidelim... O günlerin ne kadar tatlı olduğunu, ne kadar özgür olduğumuzu ve oyunlarla el becerilerimizi harmanlayarak ne güzel günler geçirdiğimizi düşünelim. Bir yerde anılarımıza dönelim diyorum.
O günleri düşünürken de, aynaya baktığımızda yüzümüzdeki derin çizgileri ve saçlarımıza düşen akları görürüz.
Hayat ne kadar acımasızdır değil mi sevgili okurlar.
Gerçekten hayat acımasızdır. Hayatın acımasızlığında şu sözer dökülür dudaklarımızdan.
“Bunca yıl nasıl geçip gitti bir rüzgar gibi...”
Gerçekten hayat bir rüzgar gibi geçti gitti. Yeni nesiller de bizim yaşımıza geldiklerinde, herhalde aynı sözler dökecekler dudaklarından.
Sanırım şimdiki çocuklar tatillerini geçirirken, daha büyük mutluluklara erişiyorlar. Daha da önemlisi, “yokları” bilmiyorlar. Ellerindeki laptop ve aybetleri ile ne kadar mutlu oluyorlar.
Zaman zaman şimdiki nesillerle bizim yıllarımızın zevk ve mutluluklarını kıyasladığımda, “Keşke o günleri bir kez daha yaşayabilsem” diyorum.
Örneğin... Bizler İkinci Dünya Savaşı’nın ortalarında dünyaya gelmişiz. Yokluk zamanlarının çocuklarıyız bizler. Gerek ara tatiller, gerekse büyük tatiller geldi mi, ağabeyimle köye, ninemize ve dedemize giderdik. Yani bizim en lüks hediyemiz, köye büyüklerimize gitmekti. O gidişlerde hem onlar mutlu olurlardı, hem de biz. Ne börekler, ne çörekler, ne taze sütler ve taze hellimler... Çırpınır dururdu rahmetlik ninem, bizi mutlu etmek için.
Tabii ki bir de öteki fotoğraf var albümlerimde... Eşeğe bindiğimiz gibi soluğu harmanda alırdık. Harmanda dövenin üzerine çıkmak ve eşeğin çektiği o döveni harmanda Kıbrıs ağzıyla yiro atmak bayağı bizim için büyük bir heyecandı. Sonra gözleri kapalı su dolabını çeken ve bir gerdanlık gibi durmaksızın kuyudan su çeken o zavallı hayvanın avuçlarımıza bıraktığı buz gibi suyu içmek ne büyük bir zevkti size anlatamam.
Özellikle yaz tatillerinde yine eşeğe biner, bahçeye varırdık gün ağarırken. Güneş bütün kızıllığı ile üzerimizde ışırken, üzerine bindiğimi eşek, bizi bahçeye götürürdü. Bahçeye gidecek olan adam, mutlaka orada çalışmak zorundaydı. Nar gibi pişen domates ve salatalıkları, kabakları toplamak zorundaydık. Ondan öte, arkların içine bırakılan buz gibi suyu, bütün sebzeleri sulamak için kürekle yönlendirirdik.
Karpuz-kavun mu? Onları toplamak bambaşka bir zevkti. Özellike karnımız acıktığında incir ağacının gölgesine sığınır, dedemin yere yaydığı kilimin üzerine köy ekmeğimizi, hellim domates, salatalıklarımızı ve kavun karpuzumuzu bir güzel hazırlar, sonra da karnımızı doyururduk.
Nedense bazı anılar kalmış aklımda o tatillerimizden...
Bir yaz tatili akşamında bütün çocuklar köy meydanında toplanmıştık. Herkes tencere ve tavalarını, onun yanında büyük tahta kaşıklarını alarak o gece oluşacak ay tutulmasını bekler oluyorlardı.
Bayağı tuhafıma gitmişti şu tencere ve tavaların ne işe yarayacağı. Birisine sormuştum...
“Şu tencere ve tavaları neden aldınız ve bir hazırlık içine girdiniz?”
Bana verilen cevap şöyleydi.
“Eeee biraz sonra ay tutulacak ve çok büyük ızdırap çekecek. Ayın fazla ızdırap çekmemesi için tencere ve tavalarımızı tahta kaşıklarımızla davul çalar gibi çalacağız.”
Her halde üzerinden zaman geçince şamanizmden gelen bir adet olduğunu düşündüm.
Ve o gece ay tutulduğunda, köyün bütün kadınları ve çocukları tencere ve tavaları çalıyorlardı, tıpkı Afrika’daki yamyamlar gibi. Ne kadar tuhaf bir durumdu size anlatamam.
Neticede ay buluttan kurtulmuş ve normal rengine bürünmüştü.
“Gördün mü, ay acı çekmeden kurtuldu buluttan” demişti yanımdaki kişi.
Velhasıl küçük ve büyük tatillerdeki eğlencelerin şimdiki çocuklardan daha renkli ve daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.
Tabii ki herkes kendi dönemini yaşayarak mutlu olur. O zaman bizler öyle mutlu olurduk, şimdiki çocuklar ise daha bir başka mutlu oluyorlar.
Sadece öğretmenlerimizin tatil öncesi bizlere yaptıkları en önemli konuşma şuydu:
“Çocuklar, yaz tatilinizde mutlaka kitap okuyunuz.”
Evet ben de size aynı tavsiyelerde bulunuyorum çocuklar. Anne babalar çocukları yaz dönemlerinde mutlaka kitap okumaya zorlamalıdırlar. Kitap okumak bir ödev değil, bir zevk ve kendini geliştirmedi.
Baknız nerden nereye geldik, gördünüz mü? Anılarımızla şimdiki zamanı kıyaslayarak hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
İyi tatiller çocuklar!...
Okullar Ara Tatile Girerken
Osman Güvenir
Yorumlar