Altmışlı yıllar Kıbrıslı Türkler için çok zor yıllardı. Cephede geçen yıllar, terkedilen köyler, parasız geçen zaman, gelecek kaygısı, can korkusu. Çok zordu. Bir tek umut vardı, o da Türkiye. Gün gelip mehmetçiğin adaya çıkmasını ve bu zulmün bitmesini beklemekten başka yapacak birşey yoktu. Çoğu köy elektriksizdi. Pilli radyolar evin lüksüydü. Başucunda üzeri dantel örtülerek korunurdu. Elektrik olan şanslı köylerde birkaçı geçmeyen televizyon ya vardı ya da yoktu. Halk fakirdi, baskı altındaydı, eziliyordu. Tüm bunlara rağmen ümidini kaybetmemişti. Türkiye gelecek, bizi kurtaracaktı. Ancak, uluslararası hukuk Türkiye’nin gelmesine izin vermiyordu. Jetlerini gönderip uyarı niteliğinde uçuş yapınca tüm ülkelerden tepki alıyor, hemen geri durmak zorunda kalıyordu. Beklemek zordu, ama beklemek zorundaydık. Gelecekti, kurtulacaktık, dayanmalıydık…
Stelios Kazantzidis Yunanistan’da ünlü bir şarkıcıydı. Türk sanat müziğini de severdi. 1960 Temmuzunda Yesari Asım Arsoy’un Semavi usulünde söylenen Nihavend makamında yazılmış ünlü eseri “Bekledim de gelmedin” şarkısının kaydını yaptı. Çok güzel de söyledi. Belki de bu şarkının gelmiş geçmiş en güzel yorumudur. Yaşınız 50’nin üstünde değilse dinlememiş olabilirsiniz. Dinlemenizi tavsiye ederim. Ellili yaş üzeri olanlar dinlemiştir ama. Özellikle erkekler. Cephede nöbet tutarken karşı tarafta Rum askerlerinin hoparlörlerinden defalarca dinlediler hem de. Bekledim de gelmedin, gözyaşımı silmedin, hiç mi beni sevmedin diye bangır bangır çalarken Türkiye’nin gelmeyeceğini anlatmak, mücahitlerin morallerini bozmak için çalıyorlardı. Bizimkiler bir süre sonra morallerini diri tutmak için bu işe çare buldular. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirinden Rüştü Şardağ'ın bestelediği “Bir gece ansızın gelebilirim” şarkısını çalmaya başladılar. “Bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansızın gelebilirim” diye Rum askerlerine korku salmak istiyorlardı. Türkçe bilen Rum askerler diğerlerine tercüme ettiler. Bizim mücahitlerin ince göndermesini algıladıklarını sanmıyorum ama 1974 Temmuzunda jet sesleri arasında müzik sesi duyulmuyordu zaten.
Kıbrıslı Rumlarla Tüklerin müzikle mesajlaşmasının tarihi böyledir işte. Birbirlerini iğneler dururlar. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin milli arama ve sondaj gemisi Barbaros Hayreddin Paşa  Karpaz açıklarındayken Rum sahil güvenliği telsizinden “egemenlik sınırları ihlal ediliyor” diye uyarıldı. Uyarı bitince 1960’lı yılların atışmalarını hatırlayan mürettebat nükteli cevabı verdi ve mehter marşını telsize saldı. Sonrasında telsizden cevap gelip gelmediğini bilmiyoruz ama bu iş şakaya gelmez. Türk sanat müziği değildi çalan. Mehter marşları Osmanlı Türkçesi olduğu için çoğumuz ne dediğini de anlamaz. Gerçi çalan “Ceddin deden, neslin baban” olduğu için bu konuda en kolay anlaşılan seçilip cömert davranılmıştı. Amacı savaşa katılan yeniçerilerin duygularını kabartmak ve daha iyi savaşmalarını sağlamak olan 700 yıllık bir askeri bandonun eserinin dinletilmiş olmasının manası derindir. Bu şarkıya verilecek cevap ancak eski Yunan ordularının dinlediği marşlar olabilir. Yunan askeri tarihinde böyle bir gelenek olmadığından bizim mehter marşı çağrısı cevapsız kaldı muhtemelen. Kalsın da. Askeri bandosunun 700 yıllık tarihi olan bir milletle “şarkıma cevap ver” oyunu olmaz. Benden söylemesi.
Haaa, unutmadan…
“Keşke barış türküleri söyleseydik”, “bu tutum hoş değil,” ve benzeri söylemlerde bulunanlar mehter marşı dinletisini 1960’lı yılların “nükteli” cephe atışmalarının rövanşı olarak görebilir. Rumların yaptığı şakalara 50 yıl sonra cevap vermiş olmak rah