Boynundan
Boynundan bir suyu.                                                                                                     
Günlerden çocukluğumdu, akıp geçiyordu siyah önlükleri ve keklik, ürkek keklik yürüyüşleriyle kız liseliler. Örmüş de mantin bağlamıştı saçlarına.
Kim vardı ne                                                                                                                                                                  
Şeyden önce ve kimden                                                                                                                                        
Dağ dağın ardı sıra ve suyun
Su                                                                                                                                    
Gülümser.
Gülümser su
Gören görür işte gülümser ve kalır içimde ezelden ebede.
‘’ Gecenin işçileri gündüz saatlerinden tedirgin olurlar. Günün gerisinde duran karanlık onların gözünde saltık bir mutluluktur. Gecenin işçilerinin yaptığı [t]ükenmez bir karanlık sütü, kurumaz bir memeden emmektir.
İkindinin ilk saatlerinde, yani aydınlık azalmaya başladığında -çoğu insanın dikkatini çekmemiş de olsalar- görünmeye başlarlar. Akşam saatlerinde gecenin işçilerini görmek çok kolaydır artık herkes için. Oysa gecenin işçilerini tanımak hiç de kolay değildir .’’
Yırtıp da toprağı niye boy verir ki lâle.
Kim için açar kendini gül, bülbül için mi divan şiirinin zan ve ilân ettiği gibi mi yoksa süslesin diye mi bir evin bahçesini koparılsın da dalından konulsun diye pahalı vazolarda salonlara.
Sabah dedi
Koruyla yakıp
Kendini
Güneşten önce
Ve zifiriden evvel o
Vardı.
Işığıyla canın,  toprak ve topraktı
Göğsü tarla buğdaya emeğe tere ve tuza
Ve tohum ilklerin ikincisi korundan sonra canın
ölür ise can ölür ten ne ki
Dedi ve dokudu kilimini aşkın
Sevdanın nurun şefkat ve rızkın nimetin bereketin
bağrından kaldırıp rüzgârı yedeğinde sabır ve tevekküle,
bakıyor şimdi bakıyor ufka