Nedense Rumların paçaları tutuştu Türkler için de mal tazmini konusu gündeme gelince. Rumların AB’ye girişi ile başlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruları tırmanınca, artık “hukuki kimliği ile kuzeyde Mal Tazmin Komisyonu kurulsun ve Rumlar’ın mağduriyetleri giderilsin veya takas yapılsın” dendi.
Esasında KKTC’de oluşan Mal Tazmin Komisyonu, kuzeyde bir devletin varlığını ve hukuki yapısını, hatta insan haklarına verdiği önemi tescil etmiştir bir yerde. Bu, AB’ye ve Avrupa Adalet Divanı’na bir güvence oluşturmuştur hatta.
Bir düşünün bakalım... 1975’te imzalanan Nüfus Mübadele Anlaşması, gerçek anlamda adadaki bölünmenin de belgesi haline gelmiştir. Kuzeydeki Rumlar güneye, güneydeki Türkler de kuzeye göçerken, savaş ötesinde meydana gelebilecek mal tazminleri veya takas meselesi de bütün göçmenlerin kafalarının bir yerinde yazılıydı.
Olaya savaş sonrasında mağdur olan veya malının karşılığını alamayan pek çok insanın mevcudiyeti açısından bakmak lazım. Tabii ki bazı şeyler ortaya döküldükçe ve belgeler konuştukça, Türk veya Rum olsun, şu mal takasında veya mal tazmininde kendilerini açığa vururlar.
O iskan olaylarını hatırlayınca tüylerim diken diken olur nedense. Doymayan ve doyuramadığımız kendi göçmenlerimizle hesaplaşamaya otursak, kim bilir kimler güneydeki malını Ruma satmıştır veya güneydeki malının çok üstünde kuzeyde mal almıştır, öğrenebiliriz.
O olayların içinde öyle olgun ve paraya mala doymuş, hakkının verilmesini hakkaniyet ilkeleri içinde almayı beklemiş ne kadar çok masum insanlarımız vardı...
Bu olaylarda aklımda kalan bazı maldar göçmenler vardı. Bunların içinde “Padişahın Fatma Hanım” diye çok masum, hanımefendi ve maldar bir kadın vardı. Çantalar dolusu koçanla gelirdi İskan Dairesi’ne ve “bana da bir ev veriniz başımı içine sokayım” derdi. Padişah’ın Fatma Hanım’ın Limasol’da bir çarşı boyu dükkanları ve evleri vardı anımsadığım kadarı ile. O malların gelirleriyle hayatını idame ettirirdi. Lakin devlet bu kadına bir ev veremedi maalesef. Oğluna tahsis edilen evin garajında öldü, Allah rahmet eylesin.
Yine maldar insanlardan Musa Malyalı vardı. Kendisine Kızılbaş’ta bir ev verildiğini anımsıyorum. Hatta o eve yerleşmesi de hayli olaylı olmuştu. Geçen zaman içinde rahmetlik Musa Malyalı’nın kuzeyde ne mallar aldığını bilemem ama, onun ve ailesinin tatmin edilemediğini düşünüyorum. Yani çantalar dolusu koçanları vardır herhalde.
Yine Limasollu “Mühürcü” soyadlı bir adamcağız vardı. O da hakkının verilmesini beklerdi. Hala düşünüyorum...
Hele hiç aklımdan çıkmayan 1963 göçmeni bir ihtiyar vardı. Göçmenköy’de bir eve girmişti ve bakanlık onu zorla dışarıya atmıştı. Tabii ki vicdan meselesine gelince, insan kendini tartıyor ve üzülüyor. O adamcağızı politikacılar çatır çatır dışarı attırdılar polis marifetiyle ve TC statüsünde bir delegeye verdiler. Halbuki o adamcağızın da çantalar dolusu koçanları vardı ve han köşelerinde kalırdı. Karısı da ölmüştü, çocuğu da yoktu ve ciddi prostat rahatsızlığı vardı. Bu adamcağız da acılar içinde göçtü gitti dünyadan. Belki de koçanları bir duvarın çivisine asılmış çantada kaldı.
Tabii ki derici Hamza’yı unutmamak lazım. Güneyde bir restorantı vardı hatta. Belki karıştırıyorum Hamza kardeşleri. Ama İskandan birşey alamamanın acıları içinde öldü ve mezarına da “İskan şehidi” yazdılar.
Belki diyorum... Belki İskan’la ilgili anılarımı yazarken, vicdanımla başbaşa kalarak siyasilerin ne kadar çirkinleştiklerini de beyaz kağıda dökerim.
Tabii ki konu mağdur olan Türklerin de Mal Tazmin Komisyonu’na baş vurmaları konusudur. O komisyon da Türk tarafındaki Mal Tazmin Komisyonu’nun bir muadili olacak herhalde güneyde.
Rumlar yaygarayı bastılar Türkler gelecek ve para isteyecek diye. Bazı maldar Rumlar, Türkiye’nin döktüğü paraları kaptı. Ondan ötesi kimsenin umurunda olmadı. Rum siyasiler yırtındı yırtındı durdu. “Sakın kuzeydeki mallarınızı elden çıkarmayınız ve Türklerin Mal Tazmin Komisyonu”na baş vurmayınız dedi Rum siyasiler ve fanatik Türk düşmanı olan kuruluşlar. Ama “ateşin düştüğü yeri yakması” gibi kimseyi dinlemedi malını kaybeden Rumlar. Hemen Mal Tazmin Komisyonumuza koştular.
Olaya evrensel değerler bağlamında baktığımızda, malın da canın yongası olduğunu ifade edebiliriz. Malını kaybeden Rumların takası veya mallarının karşılığını almaları saygı duyulması gereken bir şey. Ya şimdi Türkler güneyde kurulacak Mal Tazmin Komisyonu’ndan neler alacak veya alabilecek acaba? Onu düşünelim şimdi, şayet yasal düzenlemeler yapılırsa.
İşte işin püf noktası buradadır. Yarın oluk oluk tek bir taş dahi alamayan nice Türk, Rumların Mal Tazmin Komisyonu’na baş vururlarsa haklarını alabilecekler mi? Gelsinler bakalım er meydanına. Türkiye kadar cesur mu onların Anavatanları da? Türkiye gibi bonkör mü? Mağdur olan Rumların haklarını veren Koca Türkiye’miz gibi davranabilecek mi Rumlar veya Yunanlılar?
İşte onu sezinliyoruz, Türklerin mal tazmini konusu gündeme gelince. Öyle gösteriyor ki bazı taşlar yerinden oynayacak ve asla ve asla o taşlar yerine oturmayacak. Bekleyip göreceğiz...