Muteber bir gazetemizde, oldukça iyi bilinen bir yazar, “Türkiye 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a geldi ve ulusal bayramlarını bize zorla kabul ettirdi” anlamında bir şeyler yumurtlamıştı. Geçmişten habersiz ya da böyle yumurtlamaları kabullenmeye hazır kişiler için böyle savlar bir algı yaratabilir  ama benim gibi yaşı seksenin eşiğinde, çok yaşanmışlıkları olanlar biri/kişiler için  bunlar “deli saçması” bile sayılmaz.

Bunu söyleyenlere, Kıbrıs’ta da yöneticilik yapan Ziya Paşa gibi sormak gerekir: “Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın?”  (Terkib-i Bend – VIII- )

ULUSAL BAYRAMLAR 1940’LARDA BİLE

ÜCRA KÖYÜMDE COŞKU İLE KUTLANIYORDU

  Ben 1940 doğumluyum. Kendimi bildiğimden beri, köyümde Türk ulusal bayramları coşku ile kutlanırdı. 19 Mayıs’ta, önde Türk bayrağı, boru trampet eşliğinde yürünerek, köy dışındaki futbol sahasına gidildiğini; orada konuşmalar yapıldığını, şiirler okunduğunu, çeşitli oyunlar oynandığını çok iyi anımsıyorum. Resimleri de var. Rahmetli babamın, efe kıyafetleri içinde zeybek oynadığını da anımsıyorum. Güney’deki evimizde onun efe giysili bir resmi bile vardı.

O dönemde Ada’da gaddar İngiliz Sömürge Yönetimi sürüyordu ve bayrak asma yasağı vardı. Türk bayrakları yasağa karşın çekilir ve peşinden yürünürdü.  

Kutlamalarda eğlenceli yarışmalar da yapılırdı: Ağıza alınan bir kaşığa yerleştirilen yumurta ile koşmak (yumurta koşusu), eller arkada bağlı iken yoğurt yemek gibi! Güreş ve at-katır yarışı yapıldığını da anımsıyorum. İnsanları güldürmek amacıyla eşek yarışı bile yapılırdı Geleleri ise ulusal nitelikli oyunlar sahnelenirdi.

Bir hususa dikkat çekmek isterim. 19 Mayıs, Türkiye’de 1938’den başlayarak kutlanmaya başlanmıştı. Sözünü ettiğim yıllar bunun hemen sonrasıdır ve köyüm oldukça ücra bir yerdeydi. Elektriği, suyu, telefonu, altyapısı yoktu. Adanın diğer yerlerine kötü bir toprak yolla bağlanırdı ve köyde tek bir radyo vardı.    . 

            Peki ama bu insanlar Türk ulusal bayramlarını niye böyle kendiliğinden, istekle, coşku ile kutluyordu? Genelde Türk ulusal bayramlarının, özelde 19 Mayıs’ın anlamı neydi onlar için?

19 MAYIS 1919 VE SONRASINDA KIBRIS’TA DURUM NE İDİ?

            19 Mayıs 1919’un anlamını anlatacak değilim. Gelin o günlerde Kıbrıs Türkleri ne durumdaydı, ona bakalım kısaca:

Kıbrıs 1878’de İngiliz yönetimine geçmişti ama hâlâ daha Osmanlı toprağı idi. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda Almanların yanında savaşa girmesini fırsat bilen İngilizler, fiili egemenlikle yetinmeyerek 5 Kasım 1914’te adayı İngiltere’nin bir parçası olarak ilan edince, üstelik bununla da yetinmeyip 1915’te savaşa yanlarında katılma karşılığında Yunanlara Enosis önerisinde bulununca, Kıbrıs Türkleri yeni travmalar yaşadı. 1907’de adaya gelen Churchill’in verdiği Enosis sözünü yaşama geçirecek ve onları yok oluşa götürebilecek bir süreç söz konusu idi. Bu gelişmeler, İngiliz yönetimine sadakat eğiliminin direniş eğilimine dönüşmesinde etkili oldu. Bunun sonucu olarak 1914 yılı sonlarında Osmanlı İmparatorluğu ile birleşmeyi hedefleyen gizli bir örgüt doğdu ama sömürgeciler bu gizli örgütü deşifre edip dağıttılar ve Kıbrıs Türkleri’ni ağır baskı altına aldılar. 1915-1919 arasında adada tek bir Türkçe kitap, gazete ve dergi yayımlanmadı, yayımlanamadı.

Sindirilmişliğin, umutsuzluğun, çaresizliğin, örgütsüzlüğün egemen olduğu dört yıllık (1915-1919) sessizlikten sonra, Birinci Dünya Savaşı sona ererken  Kıbrıs Türkleri, 10-12 Aralık 1918’de, Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da Kurtuluş Savaşı’nı başlatma hazırlıklarını sürdürürken, adanın her tarafından gelen yaklaşık 200 delegenin katılımı ile Lefkoşa’da bir “Meclis-i Milli” topladılar. (Bu Meclis-i Milli’nin, Mustafa Kemal’in 15 Ocak 1919’da İnönü ile görüşmesinden ve Samsun üzerinden Anadolu’ya geçişinden, onun öncülüğünde Erzurum ve Sivas kongrelerinin toplanmasından aylar önce gerçekleşmiş olması dikkat çekici bir husustur.)

Meclis-i Milli, üç gün süren çalışma sonunda “adanın yeniden Osmanlı yönetimine verilmesinin talep edilmesine” ve Paris’te yapılacak Barış Konferansı'na Kıbrıs Türkleri adına temsilci gönderilmesine karar verdi ama İngilizler temsilcinin adadan çıkmasına bile izin vermedi. Kıbrıs’ın yeniden Osmanlı İmparatorluğu’na verilmesi yönündeki istek de havada kaldı.

Kısa zaman sonra Mustafa Kemal liderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı başlayınca, Kıbrıs Türkleri bu savaşla özdeşleştiler. Mustafa Kemal onlar için de yeni bir umut oldu. Bir yolunu bulup Anadolu’ya geçen ve savaşa katılanlar oldu. Anadolu direnişini destekleyici yayınlar yapıldı. Köylerle kasabalar yardım toplayıp Anadolu’ya göndermek için birbirleri ile yarıştılar. Yardım toplamanın bir yolu da müsamereler düzenlemek ve oyunlar sahnelemekle gerçekleşti. Kaynaklara göre o dönemde bu şekilde çok sayıda etkinlik düzenlendi.

Lozan sonrasında, Anadolu’ya 1878 sonrasından daha yoğun toplu göçler yaşandı. Göç edenler arasında genelde toplumun eğitilmiş kesimi de vardı. Kıbrıs’ta kalanlar ise, Mustafa Kemal’i ve Cumhuriyet’i adım adım izlediler ve devrimleri benimseyerek gönüllü olarak uyguladılar.

İngiliz Sömürge Yönetimi, Atatürk devrimlerinin uygulanmasını önlemeye çalıştı, Türk kimliği yerine Müslüman kimliğini dayattı, 1948 yılına kadar da resmi olarak Türk kimliğini reddetti. Türkiye Cumhuriyeti bayramlarında Türk okullarında Mustafa Kemal’in resimlerinin ve Türk bayrağının asılmasını engellemeye çalıştı. Kemalist öğretmenleri sürgüne yolladı. Fesi çıkarıp şapka giymeye başlayan devlet memurları cezalandırıldı. Şeriat yasaları ısrarla korundu.

Kıbrıs Türkleri, özümsedikleri Atatürk ilke ve devrimlerinin moral gücüyle Kıbrıs’ta Varoluş Savaşımı’nı daha bilinçli olarak verdiler. Bu savaşımın ruhu ile moral kaynağının, büyük ölçüde Atatürk, Türk Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet Türkiyesi ve Atatürk ilke ve devrimleri olduğunu, “Mısır’daki Sağır Sultan bile” biliyor.

İNGİLİZ VALİ’NİN SÖYLEDİKLERİ

Kendiliklerinden ve gönülden Mustafa Kemal Atatürk’ü izleyen, aynı çoşkuyu yaşayan Kıbrıs Türkleri’nin, Türk ulusal bayramlarını da kendiliğinden ve coşku ile kutlamasından daha doğal ne olabilir ki?

Nitekim Anadolu Zaferi ve İzmir’in kurtuluşu, anında Kıbrıs’a da yansıdı. İzmir’in kurtuluşu duyulur duyulmaz Lefkoşa’da bir miting yapılarak bu kurtuluş kutlandı ve Mustafa Kemal’e kutlama mesajları gönderildi.

İngiliz Valisi’nin o günlerde Kıbrıslı Türkler’e söylediği şu sözler, onların Türk Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal’le ilgili duygularını saptayan önemli bir tarihî kanıttır “Türkiye’de halk zafer sevinci ile coşuyor ve şenlikler düzenliyor. Buna bir diyeceğimiz yok. Fakat sizlere ne oluyor? Mustafa Kemal’in ne yüzünü gördünüz, ne de sesini duydunuz. Buna rağmen sokaklara dökülüp, O’nun zaferlerini kutluyorsunuz! Hayret doğrusu!”